SİYONİST REJİMİN GAZZE ÇIKMAZI

img
SİYONİST REJİMİN GAZZE ÇIKMAZI

Gazze savaşı, siyonist rejimin askeri üstünlüğünün ne kadar yıkıcı ve kapsamlı olursa olsun, mutlaka siyasi bir zafere yol açmadığını bir kez daha gösterdi.

“Savaşın tümüyle sonuçlandırılması” ile kalıcı bir zaferin elde edilmesi arasındaki uçurum, bugün Tel Aviv’in en temel stratejik meydan okumalarından biri haline gelmiş durumda. Qodsna'nın aktardığına göre, Gazze savaşı, siyonist rejimin askeri gücü ile sürdürülebilir bir siyasi kazanım elde edememesi arasındaki derin çelişkiyi bir kez daha gözler önüne serdi. Bu çerçevede, işgal ordusunun iki yedek subayı Gabi Siboni ve Erez Finer tarafından kaleme alınan ve “Kudüs Strateji ve Güvenlik Enstitüsü”nün internet sitesinde yayımlanan makale, 7 Ekim 2023’ten bu yana süren Gazze savaşı sonrası siyonist rejimin güvenlik kurumları içinde yaşanan yeni bir iç muhasebe sürecini yansıtıyor.

Yazarlar, “savaşın tümüyle sonuçlandırılması” ile “kesin zafer” kavramlarını birbirinden ayırarak, siyonist rejimin başarısızlıklarının kaynağını yalnızca uygulamada değil, bu rejimin askeri ve siyasi düşüncesine hâkim olan kavramsal karmaşada aramaya çalışıyor. Onlara göre “savaşın sonuçlandırılması”, belirli bir alanda düşmanın operasyonel kapasitesini zayıflatan, sınırlı ve zamana bağlı bir askeri kazanımı ifade ederken; “kesin zafer”, askeri sonuçların güvenlik ve siyasi ortamda kalıcı bir değişime dönüştüğü uzun vadeli, siyasi-stratejik bir kavramdır.

Bu çerçevede yazarlar, işgal ordusunun Gazze’de altyapının hedef alınması, komutanlara yönelik suikastlar ve sahadaki baskı yoluyla ateşkes anlaşmasına ve bazı esirlerin serbest bırakılmasına uzanan önemli askeri başarılar elde ettiğini kabul ediyor. Ancak bu kazanımların, Gazze Şeridi ve onun sivil idaresi üzerinde tam bir kontrol sağlanamaması nedeniyle hiçbir zaman “kesin zafer” düzeyine ulaşmadığı, en iyi ihtimalle geçici bir “savaşın sonuçlandırılması” olarak kaldığı vurgulanıyor.

Kudüs el-Ahbariye Ağı bu konuda yayımladığı değerlendirmede, bu sonucun işgal rejiminin askeri ve siyasi kurumlarına açık bir mesaj taşıdığını belirtti: Ateş gücü ve sahadaki üstünlük tek başına zafer getirmez. Savaş nihayetinde siyasi bir araçtır ve düşmanın davranışında, bilincinde ve meşruiyet denklemlerinde bir değişime yol açmadığı sürece, sonu gelmeyen bir çatışmaya dönüşür. Bu açıdan bakıldığında, Siboni ve Finer’in makalesi bir zafer reçetesinden ziyade, İsrail’in Gazze’deki “çatışma yönetimi” modelinin çıkmaza girdiğine dair örtük bir itiraf niteliği taşıyor.

Raporda ayrıca, daha derin bir okumayla bu değerlendirmelerin istemeden de olsa önemli bir gerçeğe işaret ettiği belirtiliyor: Filistin direnişi yalnızca askeri bir hedef değil, toplumun içinde kök salmış, kolektif bilinç ve sembolik meşruiyetle beslenen stratejik bir aktördür. Bu özellik, siyonist rejimin askeri kazanımlarını siyasi zafere dönüştürmesini imkânsız kılmaktadır. Nitekim Vietnam’dan 1967 sonrası yıpratma savaşına kadar benzer tarihsel deneyimler, askeri üstünlüğün nasıl bir siyasi yüke dönüşebildiğini göstermektedir.

Bu bağlamda Gazze, salt bir savaş alanı olmaktan çıkarak, siyonist rejimin askeri gücünün sınırlarını yansıtan bir aynaya dönüşmüştür. Bu eşitsiz denklemde direnişin “klasik bir zafer”e ihtiyacı yoktur; stratejik hedeflerin gerçekleşmesini engellemesi yeterlidir. Belki de tam da bu gerçeklik, İsrailli makalenin merkezindeki soruyu yanıtsız bırakmaktadır: Yenilgiyi kabullenmeyen bir halka karşı nasıl zafer kazanılabilir?

www.kudusgunu.com 



Makaleler

Döviz Kurları

Güncel

Hava Durumu

Link kopyalandı!