Aksa Tufanı Operasyonu’nun ikinci yıldönümünde, Hamas’ın Tahran Temsilcisi Halid Kaddumi, Tesnim muhabirine yaptığı açıklamada, “Şehit Yahya es-Sinvar, Aksa Tufanı’nı planlayarak, İsrail’in yok oluşunu mezarından izledi” dedi.
Tesnim Haber Ajansı Dış Haberler Servisi’nin bildirdiğine göre, Filistin direniş güçleri ve mücahitlerinin işgal altındaki toprakların derinliklerine sızarak gerçekleştirdiği o destansı Aksa Tufanı’nın üzerinden iki yıl geçti. Aksa Tufanı, yalnızca Filistin davası ve Direniş Ekseni için değil, bölge ve dünya tarihinin seyrini değiştiren olağanüstü bir dönüm noktası oldu. Çünkü Filistin halkının uzun mücadele tarihinde ilk kez, Filistin direniş grupları cesur, dikkatle planlanmış askeri ve istihbari bir operasyonla güvenlik engellerini ve duvarlarını aşarak işgal altındaki toprakların derinliklerine ilerlemeyi başardı ve bu hamleyle tüm dünyayı şaşkına çevirdi.
Bu ani ve kapsamlı operasyonun sonuçları arasında çok sayıda siyonistin öldürülmesi ve esir alınmasının yanı sıra, Gazze Şeridi çevresindeki bazı yerleşimlerin ve İsrail ordusuna ait askeri üslerin ele geçirilmesi de yer aldı.
Hizbullah Siyonist Rejimi İki Cephede Meşgul Etti
Aksa Tufanı sonrası gelişmeler bununla sınırlı kalmadı. Bu cesur operasyonun başlamasından yalnızca bir gün sonra, Hizbullah mücahitleri, Siyonistlerin bu onarılamaz darbeye karşı sergilediği vahşi tepkiden öfkelenerek, Direnişin Lideri Şehit Seyyid Hasan Nasrallah’ın komutasında, işgal altındaki Filistin’in kuzey sınır hattında ve Güney Lübnan’da geniş çaplı operasyonlar başlattı. Bu adımla hem Siyonist rejimin istihbarat ve askeri altyapısına darbe indirildi hem de bu rejimin siyasi ve askeri karar mercileri iki cephede birden meşgul edildi.
Filistinli kadın ve çocukların maruz kaldığı katliam ve vahşi saldırıların sürmesi üzerine, Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin kahraman savaşçıları da devreye girdi. Devrim Lideri Seyyid Abdülmelik el-Husi’nin önderliğinde önce Siyonist rejime yönelik deniz ve hava ablukası ilan edildi, ardından da Aksa Tufanı Harekat Merkezi’ne yönelik sürpriz insansız hava aracı ve füze saldırılarıyla operasyona katılım sağlandı.
İran Siyonist Rejime Ağır Darbeler İndirdi
Aksa Tufanı, on yıllar sonra İran İslam Cumhuriyeti ile Siyonist rejim arasında doğrudan bir askeri karşılaşmaya da zemin hazırladı. Böylece İran Devrim Muhafızları Ordusu ve İran Silahlı Kuvvetleri, mazlum Filistinli, Lübnanlı, Suriyeli ve Yemenli kardeşlerine destek amacıyla “Sadık Vaat Üçlüsü” çerçevesinde bu rejime ağır ve yıkıcı darbeler indirdi. İlk kez Siyonist yerleşim bölgelerinin ve şehirlerinin gökyüzü İran yapımı füze ve insansız hava araçlarının gücüne tanıklık etti.
Bugün, Aksa Tufanı Savaşı’nın 732’nci günü, bu stratejik dönüşümün bölgesel ve uluslararası boyutlarını yeniden değerlendirmek için bir fırsat niteliği taşıyor. Bu bağlamda Tesnim Haber Ajansı, Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) Tahran Temsilcisi Halid Kaddumi ile özel bir röportaj gerçekleştirerek, operasyonun boyutlarını ve sonuçlarını, Gazze’deki gelişmeleri, Direniş Ekseni’nin durumunu, Şehit Seyyid Hasan Nasrallah, İsmail Haniye, Yahya es-Sinvar ve Muhammed ed-Dayf gibi şehit liderlerin bu süreçteki öncü rollerini, Filistin direnişine yönelik uluslararası desteğin artışını, Siyonist rejimin uluslararası meşruiyetinin zayıflamasını, savaş sürecinde Hamas hareketinin iç yapısındaki gelişmeleri ve Hamas liderlerini hedef alarak Katar’a düzenlenen Siyonist terör saldırısını ele aldı.
Röportajın tam metni şu şekildedir:
Tesnim: Bismillahirrahmanirrahim, selam. Bugün İslam ümmetinin tarihindeki önemli bir dönüm noktasından söz etmek istiyoruz. Aksa Tufanı Savaşı’nın ikinci yıldönümündeyiz. Bu tufan, tüm Filistin’de yankılanan bir ses oldu ve Siyonist rejimin temellerini sarstı. Aksa Tufanı, direnişin ayağa kalktığı ve herkese, Filistin topraklarının asla gasp edilemeyeceğini ve Filistin halkının asla yenilmeyeceğini ilan ettiği gündür.
İki yıl direniş, iki yıl cesaret ve yiğitlik… Bu iki yılda direniş, fedakârlığı ve adanmışlığıyla tarihin en büyük destanlarını yazdı. Düşman Filistin halkını aldatmaya çalıştığında, direnişin ortaya koyduğu yeni bir destan, Direniş Ekseni’nin geçici bir olgu değil, asla yenilgiyi kabul etmeyecek bir ümmetin kaderi olduğunu gösterdi. Bu destan, Filistin meselesinin basit bir mesele olmadığını, bir halkın var oluş nedeni ve sarsılmaz bir iradenin sembolü olduğunu ispatladı.
Bu tarihi anda, düşman karşısında Direniş Ekseni’nin kararlılığının ve direnişinin zaferini kutluyor ve direniş liderlerinden biri, Hamas’ın Tahran Temsilcisi ve Hareketin Arap ve İslam Dünyası İlişkilerinden Sorumlu Siyasi Büro Üyesi Sayın Halid Kaddumi’yi konuk etmenin onurunu yaşıyoruz. Değerli konuğumuza selam ve saygılarımızı sunuyoruz...
Halid Kaddumi: Selam ve iyi günler, sağ olun, davetiniz için teşekkür ederim.
Tesnim: Hoş geldiniz. Siyonist rejimin yapısını derinden sarsan Aksa Tufanı Operasyonu’nun üzerinden iki yıl geçti. Sizce bu savaşın Siyonist rejim ve Filistin davası açısından stratejik sonuçları ve etkileri neler oldu?
Dünya 7 Ekim Sayesinde Filistin'de Neler Yaşandığını Fark Etti
Halid Kaddumi: Davetiniz için bir kez daha teşekkür ederim. Aksa Tufanı Savaşı’nın etkileri ve bu savaşın ardından geçen iki yıldaki gelişmelerle ilgili olarak şunu söylemeliyim: Bu savaş, Filistin halkının mücadelesinde ve halkın meşru taleplerinin gerçekleşmesinde tarihi ve mübarek bir dönüm noktasıdır.
Filistin halkı taleplerini gerçekleştirmek için tüm siyasi yolları denedi, ancak haklarını koruma ve çıkarlarını elde etme konusunda hiçbir zaman başarılı olamadı. Filistin halkı, yaşama, yeme, içme gibi en temel insani haklardan bile mahrum bırakıldı. Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir insan gibi sağlıklı ve normal bir yaşam sürmeleri engellendi. Siyasi konularda, seçimlerin yapılmasında dahi, bir gün bile siyasi haklarını ya da sözde “demokrasi” haklarını kullanamadılar. Bizi kuşatma altına aldılar, çok sayıda insanımızı öldürdüler ve bir asır boyunca sayısız suç işlediler. Dünya, ancak 7 Ekim’de Filistin’de neler yaşandığını fark etti.
Dolayısıyla, Aksa Tufanı Savaşı’nın en önemli kazanımından söz edecek olursak –direnişin ve Filistin halkının kararlılığının birincil kazanımlar arasında yer aldığını unutmadan– şunu söylemeliyim: Bu savaşın en önemli sonuçlarından biri, ülkelerin uluslararası düzeydeki tutumlarının değişmesidir. Bugün Netanyahu, İsrail’in siyasi ve diplomatik açıdan izole hale geldiğini itiraf etmek zorunda kalmıştır.
Yahya Sinvar Mezarından İsrail'in Yok Oluşunu İzliyor
İsrail Kanal 12’nin askeri muhabiri kendi konuşmasında şöyle diyor: “Bugün Yahya es-Sinvar huzur içinde mezarında yatma hakkına sahiptir, çünkü İsrail’in yok oluşuna şahit oluyor. Bu, direnişin veya Filistin milletinin söylediği bir şey değil; düşman bizzat bu sözleri sarf ediyor ve yenilgiyi itiraf ediyor. Filistin anlatısının başarıya ulaşması, İsrail varlığının ve itibarının uluslararası düzeyde çöküşüne bağlıdır. Elbette uluslararası tutumların Filistin’e yönelik değişimini gösteren bulgular ve sayısal veriler mevcuttur.”
“Amerika ve İngiltere üniversitelerindeki, Filistin’i destekleyen ve gösteri yapan öğrencilere bakın. Hükümetleri bizim yok oluşumuzun baş aktörleri, Siyonist rejimin en güçlü destekçileri ve Gazze’deki soykırımın devamının baş sorumluları olmasına rağmen, bu gençlerin çabası gerçekten takdire şayandır; çünkü kendi ülkelerinde mazlum Filistin halkının bayrağını dalgalandırdılar. Bugün Avrupa üniversitelerini incelediğimizde örneğin Harvard Üniversitesi’nde öğrencilerin yaklaşık yüzde 60’ının Hamas’ın İsrail’e yönelik eylemlerini desteklediğini görüyoruz. Bu gençler ne direniş üyesi ne de Filistin’de yaşıyorlar ama Hamas’ı destekliyorlar. İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nde de öğrencilerin yaklaşık yüzde 55’inin sohbetlerinin ana eksenini direniş kavramı oluşturuyor. Bu ülkede 18–25 yaş arası gençler de direnişin yanında ve Filistin halkının haklarının iadesi taraftarı.”
“Eğer Aksa Tufanı gerçekleşmemiş olsaydı, bu kazanımların hiçbiri düşünülemezdi. Peki sahada direnişte ve savaş arenasında elde ettiğimiz kazanımlar nelerdi? Silahlanma bakımından, Siyonist rejimin sahip olduğu teçhizatla karşılaştırıldığında bizim hangi imkânlarımız var? Bu iki yıl içinde her hafta Kuzey Gazze’de nitelikli bir askeri operasyon icra ediyoruz ve ortalama olarak 5–7 Siyonist askerini ölüme gönderiyoruz. Elbette bugün İsrail’in askeri düzenini klasik bir savaşla kıyaslamak mümkün değil. İşgal güçleri bugün tanklarla Gazze’ye girmiyor; saldırıları hava yoluyla icra ediyorlar ve biz hava gücü açısından sıkıntı yaşıyoruz.”
Düşmanımız Savaş Hukukuna Değer Vermiyor
“Düşmanımız bir suçludur. Biz, insanlıktan nasibini almış onurlu bir düşmanla muhatap değiliz. Düşmanımız savaş hukukuna değer vermiyor; örneğin yaralıların güvenli tahliyesi için yolları açmaz; aksine İsrail her yeri yerle bir eder. Düşman bir an içinde beş konut binasını aynı anda bombalayabilir ve binlerce Filistinli aileyi sokaklarda evsiz ve perişan bırakabilir.”
Tesnim: “Ve İsrail çeşitli savaş teknikleri ve taktikleri kullanıyor...”
Halid Kaddumi: “Evet, aynen öyle. Bugünkü savaşta İsrail askerleri direniş savaşçılarıyla doğrudan yüz yüze gelmiyor; bu yüzden sahada hangi klasik standartların geçerli olduğunu söyleyemeyiz; bugün savaşta robotlar kullanılıyor. Buradan yalnızca robot köpekleri ya da sırf patlayıcı araçları kastetmiyorum. Kastettiğim, uzaktan kumandalı zırhlı araçlardır; bu zırhlı araçlar birkaç ton patlayıcı ve amonyum nitrat taşıyor. Gördüğünüz gibi, bu maddenin gece herhangi bir yerde patlaması, orayı gündüz gibi aydınlatıyor; tıpkı Beyrut limanında amonyum nitrat patlamasıyla meydana gelen patlamalar gibi. Siyonist suçlu düşman bu maddeyi kullanıyor.”
Siyonistlerin Hedefleri Asla Gerçekleşmeyecek
Tüm bu felaketlere rağmen, Direniş Ekseni’nin mücahitleri ve kahramanları, güvenlik duvarlarını aşmakta, tüm engelleri ve Merkava tanklarını geçmekte ve ilkel silah ve teçhizatlarına rağmen her geçen gün daha nitelikli kazanımlar elde ederek Siyonist düşmanın, özellikle Filistin direnişini yok etme ve Filistin halkını zorla göç ettirme gibi sinsi hedeflerini boşa çıkaracaktır.
Elbette Siyonistlerin hedefleri asla gerçekleşmeyecektir. Filistin milleti, açlığa ve düşmanın baskılarına rağmen asla teslim olmayacaktır. Filistin milleti yaklaşık 23–24 yıldır bu topraklarda yaşamakta ve düşmana karşı böyle bir kararlılık ve irade sergilemektedir. Bu millet, kendi topraklarında ve komşu bölgelerde büyük saygı ve itibara sahiptir. Dağlardan ve çöllerden gelen bir halkın, İsrail Başbakanı’nın görüşüne karşı siyasi bir tavır alması hayal ötesi bir hadisedir; Netanyahu bu durumu tahayyül bile edemez.
İsrail Sekseninci Yıl Lanetinden Korkuyor
Dolayısıyla son iki yılda iki tür kazanım elde ettik: Birincisi, dolaylı kazanım—Siyonist rejimin işlediği suçların ifşa edilmesi ve onun gerçek yüzünün dünyaya gösterilmesi; ikincisi ise resmî ve halk düzeyinde dünya ülkelerinin Filistin meselesi karşısındaki tutumlarının Filistin hakları lehine değişmesidir. Ayrıca fiilen gerçekleşen doğrudan gelişmelere de tanık oluyoruz; örneğin İsrail, “sekseninci yıl laneti”nden ciddi şekilde korkuyor ve seleflerine yaşatılanların kendi başına da gelmesinden endişe ediyor, yok olma tehlikesiyle yüzleşiyor.
Tesnim: Bu konuları daha ayrıntılı ele alacağız. Konuşmalarınızda Filistin direnişinin düşmana karşı hâlâ güçlü ve kararlı durduğunu belirttiniz. Savaşın zorlu koşulları—İsrail’in bu savaşta Gazze’de insansız hava araçları, robotlar ve diğer patlayıcı cihazları kullandığını söylediğiniz gibi—varken Direniş Ekseni neye dayanıyor?
Halid Kaddumi: Göz ardı edilmemesi gereken önemli nokta şudur: Filistin milletinin ayaklanma ve mücadele etme motivasyonunun temel itici gücü, Filistin davasının haklılığı ve bu davaya duyulan inançtır. Kutsal Kur’an’da da Filistin’le ilgili ayetler bulunmaktadır. Yüce Allah Kur’an’da Filistin’in kalıcı olacağını vadetmiştir. Allah’ın mukaddes sözleri gerçek ve hakikattir. Biz Filistin milleti olarak Allah’ın hak sözünü dillendirmek ve onun gerçekleşmesi için çaba göstermekle yükümlüyüz. Kur’an ve Filistin davasının haklılığına inanmak, herhangi bir siyasi veya sahadaki analizden tamamen ayrı bir meseledir.
En Hayırlı Ribat Askalan Ribatı'dır
Diğer bir husus, Gazze halkının tabiatı ve karakteridir; onlara fazladan bir bereket ihsan edilmiştir: Birincisi, bu topraklarda Mescid-i Aksa’nın varlığıdır; bu, Filistin milleti ve bu mukaddes direnişe inanan herkes için bir hayır ve berekettir. Örneğin Kehf Suresi (veya İsra/Suresi)’nde Mescid-i Aksa’nın bereketinden söz edilmiştir. Bu bereket, yalnızca o bölge halkı veya sınırlı bir alanla kısıtlı değildir; ilahî alimlerin belirttiği gibi, Filistin davası uğrunda mücadele eden ve bu davanın haklılığına inanan tüm Müslüman milletleri kapsar.
İkinci bereket ise ribât (sınır nöbeti) bereketidir; Resulü Ekrem’in (s) bir hadisinde: “En hayırlı ribât (sınır nöbeti), Askalan ribâtıdır” denmiştir. Bu nedenle bugün “Netsarim hattı” olarak adlandırılan Gazze bölgesi aslında eski Askalan’ın güney sınırıdır ve bu yüzden bu bölge ekstra bir bereket kazanmıştır.
Gazze Halkının Sağlam Bir İnancı Vardır
Ben bu berekete şahidim; ben kendim Filistinli ve direnişe kalben inanan biri olmama rağmen Gazze halkı kadar olamam. Gazze halkının sağlam bir inancı ve kalbi iman derinliği vardır. Teçhizat açısından da son derece müstesna bir durum sergiliyorlar; tüm zorluklara rağmen hakları uğruna dimdik savaşıyorlar. Abluka, yıkım ve mevcut tüm sıkıntılara rağmen mücadeleye devam edip Aksa Tufanı’nı gerçekleştirdiler. Neden bu savaşa “Gazze Tufanı” denmedi diye sorabilirsiniz; belki öyle de olabilirdi. Ancak bu harekât “Aksa Tufanı” adını aldı ki bu, Mescid-i Aksa’nın bereketi sayesinde ümmet işlerinin kolaylaştırılması amacını taşıyor.
Mescid-i Aksa İnsanlığın Kalbidir
Mescid-i Aksa, İslam dünyasının atan kalbidir. İnsanlığın kalbidir; çünkü Mescid-i Aksa, manevi, insani, dini ve ilahi bir bağ için kutsal bir mekândır. Bu nedenle Gazze halkı inançlı ve farklı bir toplumdur ve kimse onların yerini tutmaz. Gazze halkı yüzyıllardır sömürü ve işgale maruz kaldı ve ağır sıkıntılar çekti.
Diğer bir konu ise Siyonist düşmanın doğasıdır. Siyonist rejimin niteliği, yerleşim inşa etme ve işgal üzerine kuruludur. Dolayısıyla bu rejim için savaş ve katliam hayatta kalmak açısından önemli ve gereklidir. Bu, aslında temel bir sorundur. Meselenin özü şudur ki; ben kendimi savunmak istesem bile, örneğin İsrail’i överek ya da onlarla anlaşma yoluna giderek dursa da, onlar yine bize yönelik katliam yapar; çünkü bu rejim yozlaşmış, radikal bir savaş suçlusudur.
Gazze'de Direnişe Devam Edeceğiz
Şu anda bizim İsrail ile asıl problemimiz, bu rejimin liderlerinin suç niteliğindeki ve aşırılık içeren yaklaşımıdır. Bu yüzden bizim Filistin milleti olarak kendimizi ve topraklarımızı savunmamız takdir edilmiş bir kaderdir. Dünyanın herhangi bir köşesinden gelip güvenliğimizi ve huzurumuzu bozmayacak, diğer ülkelerle olduğu gibi bize muamele edecek, toprağımızda kalmamıza izin verecek ve bizi kuşatmayacak olan herkesi kucaklayarak karşılarız. Hiç kimse çocuklarının aç kalmasını, kızlarının suçluların zulmüne uğramasını ya da dört bir taraftan kuşatılmasını istemez. Biz, acı çekmiş ve kadim bir medeniyete sahip medeni bir milletiz. Kesinlikle Gazze’de direnişe devam edeceğiz ve Allah’ın vaadinin haklılığına iman ediyoruz. İşte bunlar, Direniş Ekseni’nin ve Filistin milletinin düşmana karşı direnme motivasyonudur. Allah’tan ümidi, Yüce Allah’ın bir kolaylık sağlaması ve Filistin milletini her türlü beladan korumasıdır.
Tesnim: Hamas’ın bu merkezî cephedeki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Hareketin sonraki adımları ne olacak? Bu hareketin askeri ve siyasi gücünü güçlendirme açısından hangi bir vizyonu var?
Hamas Halktan Doğmuştur
Halid Kaddumi: Birçok etken, Hamas hareketinin bugüne kadar direnmeye devam etmesini ve birçok başarı elde etmesini sağlamıştır. Bunların en önemlisi, Allah’a ve onun semavi kitabı Kur’an-ı Kerim’e olan kalbi imanın ardından, Hamas’ın halktan doğmuş olmasıdır. Başka bir deyişle, Hamas üyeleri bu toprakların çocuklarıdır ve bu acı çekmiş halkın içinden çıkarak Filistin milletinin taleplerini gerçekleştirmek için ortaya çıkmıştır. Hamas ve İslami Cihad, Filistin treninin rotasının bir dönemde saptığı yerde rotayı düzelttiler; çünkü Filistin rezil ve aşağılayıcı anlaşmalar imzalayabilirdi ve böylece Filistin sonsuza dek kaybedilebilirdi.
Hamas'ın Tüm Liderleri Halkın Hizmetkarıdır
Aksa Tufanı’ndan önce halkın yanlışlıkla düşmana meyil etmesi mümkün olabilirdi; düşman, halkın ve direnişin dostu gibi algılanabilirdi. Ancak Hamas’ın esas sırrı, halkın onu kendinden bilmesidir. Şehid İsmail Haniye, Şati mülteci kampının çocuğuydu; evinin önündeki bir sandalyede otururdu, halkın sıkıntı ve acılarına vakıftı. O, evlatlarını, evini ve canını adadı. Hamas’ın diğer liderleri, örneğin Halil el-Hayye ve ondan önce merhum Şeyh Ahmed Yasîn de aynı şekildeydi. Şeyh Ahmed Yasîn, fiziksel engelli bir din adamıydı ancak fikirleriyle tüm dünyayı sarsmıştı. Hamas’ın tüm liderleri halktan, milletin askerleri ve hizmetkârlarıdır.
Eğer Filistin milleti bu yolda evlatlarını feda ettiyse, Hamas liderleri de evlatlarını şehadet sahasına gönderdiler. Halkın evleri bombalandıysa, bu liderlerin evleri de düşman tarafından hedef alındı. Elbette Hamas liderleri aynı zamanda siyasi, diplomatik ve medya alanlarındaki gelişmeleri de takip ediyorlar. Geçiş yollarının açılması ve İsrail’in Gazze’de yarattığı kan banyosunun durdurulması için çaba gösteriyorlar. Bir anlaşmaya ulaşmaya ve bu millet için bir Filistin devleti kurmaya çalışıyorlar ki bu halk da diğer milletler gibi bir hayat sürebilsin.
Filistinliler ilk kez bir taşla ellerinde savaş alanına çıktılar ve savaşı başlattılar. 1980’lerin sonlarında Filistin direnişi 5–17 kilometre menzile sahip füzeler elde etti. Ancak bugün Direniş Ekseni insansız hava araçlarına (İHA) ve siber güce sahiptir ve düşmana saldırı yapma kapasitesine erişmiştir. Bugün direniş, şu yüce ayete tutunmaktadır: “O kapıdan onlara girin; eğer ondan girerseniz muhakkak zafere ulaşırsınız.”
Merkava'yı Kim İmha Edebilir?
Aynı yönelimler sonucu Aksa Tufanı fikri hayata geçirildi. Çünkü İsrail’den intikam alma, topraklarımıza geri dönme ve işgal altındaki bölgelerde Filistin bayrağını yeniden dalgalandırma gücüne sahip olduğumuzu biliyorduk. Düşmanı baskı altına alabileceğimize, İsrail askerlerini hedef alabileceğimize ve onların tanklarını imha edebileceğimize inanıyorduk. Çok ses getiren ve gerçekten güzel bir olaya tanık oldum. Eğer Merkava tankını üreten ana şirketlerden birinin internet sitesinin yorumlar bölümüne bakarsanız, “Merkava’yı kim imha edebilir?” şeklinde bir yorum görürsünüz; ve şirketin üreticilerinden biri cevap olarak “Hamas” demiş.
Görüldüğü üzere düşman kendi başarısızlığını itiraf ediyor. Hatta değeri 10 milyon doları aşan dördüncü nesil bir Merkava tankının üreticilerinden biri bile Hamas’ın gücünü kabul ediyor. İnançlı bir Filistinli muharip, bilgi, kesinlik ve farkındalıkla Merkava’yı imha edebilir. Biz dervişane bir tutum içinde değiliz; biz Allah’a iman eden mücahitleriz. İzzeddin el-Kassam tugayları içinde bütünlüğü koruyan ve aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş bir savunma taburu bile var. Ebu Haled (şehit Muhammed ed-Dayf), el-Kassam tugaylarının komutanıyken sadece tugay üyelerinin Kur’an hafızı olmasını yeterli görmedi; hatta Kur’an ilimlerine vakıf âlimleri de bu tugaya dâhil etti. Aynı zamanda bu din âlimleri taarruzi ve savunma stratejileri konusunda bilgi sahibiydi ve hangi silahın hangi durumda kullanılacağını biliyorlardı. Kalpleri ilahi alemle bağlıydı. Bu savaşçılar Merkava tanklarına çıktıklarında ve onları ele geçirdiklerinde dudaklarında Yâsîn Suresi vardı. Bunlar, Filistin halkının asla boyun eğmeyeceğini ve bu mukaddes direnişin kaderinin Allah’ın izniyle zafer olduğunu gösteriyor. Aksa Tufanı operasyonundan çok güçlü ve etkileyici sahneler gördük.
Tesnim: Evet, bu durum Yüce Allah’ın lütfu ve inayetinden kaynaklandı. Gazze halkı ve açlıkla mücadele eden bölgelerdeki Filistinlilerden bahsettiniz; bu insanlar açlığa rağmen direniyorlar. Halkın direnişi ve bu büyük kararlılık hakkında görüşleriniz nelerdir?
Arap Ülkeleri Bizi Neden Desteklemiyor?
Halid Kaddumi: Allah’a yemin ederim ki bugün Gazze’nin durumu siyasi yorum veya analiz için yer bırakmıyor. Bugünkü Gazze durumu maddî anlamda acı verici, ağır ve zalimcedir. Gazze halkının içinde bulunduğu bu büyük felaket ve zulmü ifade edecek bir kelime bulamıyorum. Bu durum, Arap ve İslam ülkelerinin İsrail karşısında geri durmasının bir sonucudur; halbuki İsrail, Arap ve İslam ümmeti gibi büyük bir ümmetin yanında yeri olmaması gereken bir varlıktır ve varlığı anlamsızdır.
Neden Arap ülkeleri bizi desteklemiyor, bunu anlayamıyorum. Burada kastım Hamas, İslami Cihad ya da direniş hareketleri değil; onlarla ilgili bir tartışma yürütmüyorum. Bir yıl önce ve hatta ondan da önce Arap ülkeleriyle birçok toplantı yaptık. Aksa Tufanı’nın başlamasından önce ve sonrasında yaklaşık dört ay süren toplantılar yaptık; İslam dünyasının uluslararası konferansında bu ülkelerin yetkilileriyle görüştük.
Bu toplantılarda kararlar alındı ve tüm Arap devletleri bir araya geldi. Peki şimdi alınan kararları fiilen uygulamaya koyalım. Bu kararlar arasında kapatılmış geçişlerin açılması ve su ile gıda gönderilmesi vardı. Bugün Gazze’de içilecek su bile yok! Kardeş Araplarla iletişime geçip “Biz yemek istemiyoruz, ama en azından su gönderin!” dememiz gerekiyor. İslam ülkeleri Gazze’deki kardeşlerimize bir yudum su gönderemiyor mu, buna şaşırıyorum! Gazze’deki insanî trajediyi nasıl tarif edebiliriz? Bu durumu nasıl siyasi analizle ya da felsefi söylemlerle çözebiliriz?
Gazze'nin Bu Durumu İslam Ümmeti Açısından Utanç Vericidir
Bugünkü Gazze durumu İslam ümmetleri adına utanç verici ve utanç kaynağıdır. İslam ümmetinin harekete geçmesi için daha ne olması gerekir bilemiyorum. Biz 65 binden fazla şehit verdik; bunların 20 binden fazlası çocuk. Neden kimse bir şey yapmıyor?! Bu mesele duygusal bir mesele değil; bugün Filistin sadece kendi varlığını değil, bölgenin tamamının güvenliğini savunuyor. Bu suçlu İsrail, Suriye’yi, Tahran’ı, Lübnan’ı, Irak’ı ve Katar’ı hedef alan bir rejimdir. İsrail bütün Ortadoğu ülkelerine saldırıyor ve Malezya’da, Tunus’ta ya da başka herhangi bir ülkede de savaşması umurlarında. O halde sahaya çıkın ve ona cevap verin. Gelin İslam ümmetinin onuru ve şerefini koruyun.
Mescid-i Aksa nerede? Müslümanların ilk kıblesi nerede? Biz tanrımıza susamışız, açız diye itiraf ediyoruz; peki neden bir adım atmıyorsunuz?! İçinde bulunduğumuz durum son derece tuhaf ve kabul edilemezdir; tarihte benzeri görülmemiştir. Durumumuz Moğol saldırıları dönemine benzemektedir. Rivayete göre, silahsız bir Moğol, onlarca Müslümanı bir araya topladı ve onları öldürmek istedi. Sonra silahı olmadığını fark etti. Bu Müslümanlara dedi ki: “Burada bekleyin, silah getirip sizi öldüreceğim.” Onlar da orada kalarak öldürüldüler.
İslam Ülkeleri Ellerindeki Kartları Kullanmalıdır
Filistin milleti daha ne kadar kurban verip şehit düşmeli ki İslam ümmetleri onlara yardım etsin? Bir sorum var. Gazze’ye destek için yapılan tüm ulusal ve halk hareketlerine saygı duyuyoruz; ancak resmi düzeyde devletlerden bu konuda daha güçlü çaba bekliyoruz. Siz hâlâ uyuyor musunuz?.. İşgalci ordunun ve tanklarının Gazze’de cirit atmaya devam ettiğini görüyoruz. Yani hiçbir güç aracınız yok mu?! Neden hâlâ resmi olarak İsrail veya ABD ile ikili, üçlü ya da çok taraflı anlaşmalar imalıyorsunuz?! Neden ilişkilerinizde, Amerika ile olan münasebetlerde insanî ve doğal kaynaklarınızı İsrail’e baskı yapmak için kullanmıyorsunuz?! Neden ülkelerin büyükelçilerini çağırmıyorsunuz?! Bunlar elbette kullanılabilecek güç kartlarıdır; Arap ülkeleri bu kartları kullanmalıydı. Eğer şimdiye dek bu kartları kullanmadıysak, bugün bu güç araçlarını kullanmanın zamanı gelmiştir. Eğer gerçekten bu Gazze’deki kan banyosunu durdurmaya kararlıysanız, elinizdeki kartları oynayabilirsiniz.
Düşmana Karşı Durmak Bizim Vazifemizdir
Halk düzeyinde ise, Filistin işgal sınırından onlarca kilometre uzakta insanlar gösteriler düzenliyor. Bu millet bizim gözümüzün önündedir. Bu insanlar zulmü haykırıyor ve Filistinlilerin acılarını dünyaya duyuruyor. Peki bu eylemler Netanyahu üzerinde etkili oluyor mu?! Neden İslam ümmetleri İsrail’in çıkarlarını hedef almıyor?! Biz bir ulusal kurtuluş hareketiyiz. Görevimiz direniş cephesinin ön saflarında yer almak ve hemvatanlarımızı, bütün İslam ümmetinin güvenliğini tehdit eden bu işgal rejimine karşı savunmaktır; düşmana karşı durmak bizim vazifemizdir. Filistin sınırlarında düşmanla savaşmayı kendi görevimiz bildik. Dış sınırlar meselesini sonra konuşacağız.
Bugün bir İsrailli diplomatın her Avrupa ülkesine seyahat etmesine izin veriliyor mu? Hayır. Örneğin “Bezalel Smotrich” İsrail’in maliye bakanı, Mart ayında düzenlenen yıllık Holokost konferansına davet edildi; fakat Fransa’daki halkın havaalanına giderek onu engellemesi üzerine davetten özür dilendi. Peki neden İsrail diplomatlarının Arap ülkelere gitmesine izin veriliyor? Burada benim meselem Gazze halkının kıtlık ve açlık sorunudur. Çocuklarımız açlık ve susuzluktan ölüyor demek tekrar niteliğinde. Tüm dünya bunları biliyor. Dünyanın çeşitli milletleri bu duruma tepki gösterdi. Sumud Filosu, yardım götürmek üzere Filistin’e yola çıktı. Bu filo 44 ülkeden vatandaşlardan oluşuyordu; çoğu ne Arap ne de Müslüman. Onlar bunu nasıl fark etti de biz fark edemedik? Bunu anlayamıyorum; aslında konuştuğumuz mesele budur. Bugün kim Gazze halkına yardım edecek? Ben ve tüm Filistin halkı inanıyoruz ki bu bizim kaderimiz; bununla yüzleşmemiz gerekiyor, çünkü topraklarımız işgal edilmiş ve gaspedilmiş durumda; savunmak bizim hakkımızdır ve bu insanî bir fıtri haktır. Hatta ailesinin tüm fertlerini kaybetmiş, geriye yalnızca bir bebek kalmış birine bile sorduğunuzda “O büyüdüğünde kardeşinin, babasının, annesinin intikamını alacaktır” der; bu fıtri bir haktır, Hamas veya direnişle ilgili değildir. Hırsız evine girmiştir ve sen onu evini almaktan, işgal etmekten alıkoymak istiyorsun. Ama mantıklı değildir ki gelip bu yıkıma ve katliama seyirci kalasın ve hiçbir şey söylemeyesin.
Peygambere Nasıl Hesap Vereceksin?
Nasıl olur da “La ilahe illallah, Muhammeden resulullah” dersin? Peygambere nasıl cevap vereceksin? Hadis ve İslam mezheplerinde geçen rivayetlere göre, eğer bir duvar inşa eder ve bu duvar su ve yiyeceğin arkasında kalan kişiye ulaşmasını engellerse ve o kişi ölürse, cezalandırılacak ve keffaret uygulanacaktır; tüm mezheplerde bu vardır. Yani sen eğer suyu bize kapatırsan ve bu çocuklarımın ölümüne sebep olursa, şeriatta suçlusun ve cezalandırılmalısın. Peygambere nasıl cevap vereceğiz? Bu çok büyük ve önemli bir sorudur.
Yakın zamanda beş şehidimiz oldu; sonuncusu Ürdün’den el-Kaysi idi. Bu kişi cesur bir asker, emekliydi ve bu duruma razı olmadı. İçinden utanıyordu. Ben bir askerim, Filistinliyim, Arapım ve Müslümanım; nasıl susup sessiz kalabilirim? Evlatlarımın ve çocuklarımın Filistin’de yaşananlarla karşılaşmasını istemem. Bunun için ne Allah’ın sözüne ne de peygamberin sözüne delil aramaya gerek var. Siyasi analiz de gerekmez; bugün istenen, talep edilen, hatta farz, mantıklı ve akla uygun olan şey, milletlerin ve İslam ümmetinin Filistin’i kurtarmak için ayağa kalkmasıdır. Ey kardeşler, ey azizler, Allah’a yemin ederim tarihin sizi affetmeyecektir. Allah’a yemin ederim ne Allah ne de peygamberi sizi affetmeyecek, eğer bugün Gazze halkını kurtarmak için adım atmazsanız.
Tesnim: Sizce bu milletler nasıl hareket etmelidir; tutumları nasıl olmalı?
Siyonist Rejime Baskı Uygulamak Son Derece Önemlidir
Halid Kaddumi: Bazı hususları daha önce açıkladım; Siyonist rejime baskı uygulamak son derece önemlidir. Bugün anladık ki Netanyahu, kendi askerleri öldürülse bile bundan rahatsız olmuyor. Siyonist toplumun faşist ve aşırı kanadı bugün Netanyahu’ya karşı sokaktaydı, ancak bu durum ona karşı kayda değer bir baskı oluşturmuyor.
Günümüzde Birleşmiş Milletler’de İsrail aleyhine konuşanlar çok, ama Amerika hariç; çünkü ABD milyarlarca dolar ile İsrail’i destekliyor. Hatta Amerika ekonomik açıdan iflas etse bile “İsrail’i desteklemek zorundayım” diyor; zira İsrail, bölgedeki Amerikan güvenliğinin temel taşlarından biri olarak görülüyor. İsrail, aslında Batı dünyasının, özellikle de ABD’nin, İslam ümmeti içinde konuşlanmış ileri askeri kalesidir. Peki buna karşı ne yapılmalı? Elbette Netanyahu ve İsrail’deki aşırı liderlere, ayrıca Amerika’ya baskı uygulamanın yeni ve yaratıcı yollarını aramalıyız. Bu da sürecin bir parçasıdır.
Halklar Kendi Topraklarında İsrail Elçiliklerinin Varlığını Kabul Etmemelidir
Diğer bir bölüm ise bizim programlarımızdır. Kampanyalarımızı ve yöntemlerimizi dönüştürmeliyiz. Bu kampanyalar neden ABD büyükelçiliklerini kuşatma eylemlerine yönelmiyor? Neden İsrail büyükelçiliklerini hedef almıyor? Neden şimdiye dek böyle bir adım atılmadı? Neden benim öneri sunmam gerekiyor; onlar kendi ülkelerinin koşullarını daha iyi biliyorlar ve kırmızı çizgileri gözeterek hangi adımları atacaklarını bilmeliler. Bugün “İsrail ile diplomatik ilişkiler” diye bir kavramın anlamı olmamalıdır. Halklar kendi topraklarında İsrail elçiliklerinin varlığını kabul etmemelidir; bu etik olarak da kabul edilemez. Dini ve insani bakımdan da, Filistin’de olup bitenlere dayanarak bunu kabul etmek mümkün değildir.
Aynı şekilde Amerikalılar da istedikleri gibi gelip gitmemelidir. Bugün neden ABD’nin Lübnan ve Suriye elçisi Fox News’e verdiği röportajda barış hakkında konuşuyor? Barış onun için önem taşımıyor; hatta kameralara karşı “barış önemli değil” gibi ifadeler kullanıyor. Lübnan’da gazetecilerle nasıl davrandığını gördünüz... Dünya kaosa sürüklendi, insanlık perişan oldu, ama hiçbir gazeteci salondan çıkmadı. Durum çok tuhaftı; böyle davranışlara tanıklık ediyoruz ve sonra “ne yapılmalı?” diye soruyorlar. Yapılabilecek çok basit işler var. En basitinden, bir gazetecinin ayakkabısını çıkartıp “Bush”a fırlatması olayı vardı. Onu tuttular ve gözaltına aldılar; fakat bu tavır tarihe geçti.
Tesnim: Evet, tavrı tarihe kaydedildi...
Körfezdeki Arap Ülkeleri ABD'deki Yatırımlarının %20'sini Çekebilir
Halid Kaddumi: Evet, tavrı tarihe geçti ve Allah’a ve dinine karşı görevini yerine getirmiş oldu. Bu olay tarihte kalıcı olacak. Siz Ürdün’de, Mısır’da, Suriye’de ne yapmak istiyorsunuz? Suriye ile ne yaptınız? Bu rejime karşı ne yapmayı planlıyorsunuz? Size saldıran, sizi küçük düşüren ve kardeşlerinize Gazze ve Filistin’de zulmeden bu rejime karşı ne yapacaksınız? Gerçekten yapacakları konusunda röportaj mı yapalım? Örneğin resmi ve ekonomik boyutta boykot ve ambargoyu geniş çapta konuşmuştuk... petrol, gaz, diplomatik ilişkiler—kullanılabilecek birçok araç var... Resmi düzeyde ilişkilere bakalım... Arapların ve özellikle Körfez ülkelerinin ABD’deki yatırımları 7 trilyon doları aşıyor. Diyelim ki bu miktarın yüzde 20’sini Filistin sebebiyle ABD’den çektik. Tüm yatırımları çekmeye bile gerek yok; sadece yüzde 20’sini çeksek Amerika’da ne olur?
Tesnim: Evet, haklısınız, ama bu bir mesele ve ideal meselesi...
Halid Kaddumi: Bakın, meseleyi abartmak ya da gerçek dışı göstermek istemiyoruz. Mantıkla konuşuyoruz. İdeolojik farklılıkları ya da akımları tartışmıyoruz. Biz inanıyoruz ki bu İsrail’le mücadele edilmelidir. Resmî düzeyde kullanmadığımız kozlarımız var. Aynı şekilde halklarımızın da kozları bulunuyor. İsrail elçilikleri hâlâ başkentlerinizde faaliyet gösteriyorsa, Arap ve Müslüman milletlerinin bağışlanması mümkün değildir. ABD büyükelçisini bile çağırmamış Arap ve İslam dışişleri bakanlıklarını nasıl affedeceksiniz? Sorun şu: bu adımlarla uluslararası ilke ve ilişki kurallarını hedefliyorsunuz. Bize söyleyin, yarın ya da öbür gün bizimle komşular arasında ya da herhangi bir saldırgan rejimle bir sorun çıktığında başvuracağımız hangi merci olacak? Sözümüz bu.
Tesnim: Az önce, bu baskı araçlarının şimdiye kadar kullanılmadığını ve Arap ile İslam hükümetlerinin bunları kullanmak istemediğini söylediniz. Peki, Şehid İsmail Haniya, Şehid Yahya es-Sinvar, Muhammed ed-Dayf gibi Hamas’ın önde gelen liderlerine yönelik suikastları konuşalım. Bu suikastlar Hamas hareketinin faaliyetleri ve izlediği yol üzerinde etkili oluyor mu?
Şehitlerin Kanı Bizim İçin İlham Kaynağıdır
Halid Kaddumi: Şüphesiz, bu büyük şahsiyetlerin kaybı büyük bir eksikliktir; onların yetiştirilmesi kolay değildir. Bir matbaa gibi aynı isimleri yeniden üretecek durumda değiliz; İsmail Haniya, Muhammed ed-Dayf veya Yahya es-Sinvar gibi kişiler birer efsanedir. Yahya es-Sinvar bugün Rusya’da canlı ve mevcuttur; kendisinin “Diken ve Karanfil” başlıklı kitabı Rus hükümetinin izniyle resmi olarak tercüme edilip “Özgürlük Generali” adıyla yayımlanıyor ve ona “Filistin’in Che Guevara’sı” lakabı bile takılıyor. Bölgesel düzeyde de Seyyid Hasan Nasrallah benzer bir konuma sahiptir.
Filistin ve Aksa Tufanı yolunda şehadet mertebesine ulaşmış bu kişiliklerin tekrar yaratılması hiç de kolay değildir. Ancak düşmanımızın asıl sorunu bizim kültürümüzü anlamıyor oluşudur. Şehadet bizim için bir hareket kaynağıdır; savaşın sürmesi için petrol ve benzin gibidir. Bu büyük şehitlerin kanı düşman için bir lanet, bizim milletlerimiz ve onların yolundan gidenler için ise ilham kaynağıdır. Onlar çeşitli sebeplerle canlarını verdiler ve şimdi biz onların yolunu sürdürmek zorundayız. Düşman bu gerçeği anlamıyor; bölgeyi idrak edemiyor; sadece sömürgecilik teorisine ve zor kullanmaya inanıyor. Onlara baskı yapmanın, onları ezmenin karşılığında, bizim için baskı patlamaya, harekete dönüşüyor.
Bu yüzden bugün görüyorsunuz ki kahraman komutan “Ebu İbrahim” (Yahya es-Sinvar) şehadetinin eşiğinde iken, gençleri, evlatları ve talebeleri Kuzey Gazze’de en büyük operasyonları gerçekleştirdiler ve karşılığında Şifa Hastanesi katliamı işlendi; elbette bu, komutan es-Sinvar’ın şehadetinden sonra oldu. Genel olarak endişem yok; çünkü Filistin davasının haklılığına, bu şehitlerin ihtişamına ve onların Kur’ânî, dinî, mücadeleci ve insani mirasına, bütün askeri kayıplara rağmen inanıyorum.
Filistin Milleti Canlıdır
Kahramanlarımız, size söylediğim gibi, Gazze, Kudüs ve hatta Batı Şeria’da gerçek destanlar yazıyorlar. Bugün Kudüs’te her ay nitelikli operasyonlar görüyoruz. Kuzey Gazze’de her hafta bir nitelikli operasyon icra ediliyor. Batı Şeria’da ise her gün operasyonlar var. Belki bu operasyonların haberleri yayımlanmıyor; neden? Çünkü bizim dikkatimizi nitelikli meselelere veriyoruz. Filistin milleti canlıdır. Bu değerli şehitlerin altın mirası ve onların şehadetleri baki kalacak ve Nehir’den Denize kadar Filistin’in özgürlüğüne dek genç nesiller için dini, Kur’ânî, mücadeleci ve insani miras olarak devam edecektir.
Tesnim: Sizce bu milletler nasıl hareket etmeli ve tutumları nasıl olmalıdır?
Halid Kaddumi: Bazı hususları zaten açıkladım; Siyonist rejime baskı uygulamak çok önemlidir. Bugün anladık ki Netanyahu, askerleri öldürüldüğü halde bundan rahatsız olmuyor. Siyonist toplumun faşist ve aşırı kanadı bugün Netanyahu’ya karşı sokakta olabilir, fakat bu durum ona karşı kayda değer bir baskı sayılmaz.
ABD'ye Baskı Uygulamanın Yeni Yollarını Aramalıyız
Son günlerde BM’de herkes İsrail aleyhinde konuşuyor; Amerika dışında—çünkü ABD milyarlarca dolar ile İsrail’i destekliyor. ABD ekonomik olarak çökerse bile “İsrail’i desteklemekle yükümlüyüm” diyor; çünkü İsrail, bölgedeki Amerikan güvenliğinin temel taşlarından biridir. İsrail aslında Batı dünyasının, özellikle ABD’nin, İslam ümmeti içinde konuşlanmış ileri bir askeri kalesidir. Buna karşı ne yapılmalı? Elbette Netanyahu ve İsrail’deki aşırı liderlere, ayrıca ABD’ye baskı uygulamanın yeni ve yaratıcı yollarını aramalıyız. Bu sürecin bir parçasıdır.
Diğer bir husus bizim programlarımızdır. Programlarımızı ve kampanyalarımızı dönüştürmeliyiz. Bu kampanyalar neden ABD büyükelçiliklerinin kuşatılmasını hedeflemiyor? Neden İsrail büyükelçiliklerini hedef almıyor? Neden şimdiye kadar bu yönde bir adım atılmadı? Neden benim öneri sunmam gerekiyor; onlar kendi ülkelerinin koşullarını ve kırmızı çizgilerini daha iyi bilirler. Bugün “İsrail ile diplomatik ilişkiler” diye bir kavramın anlamı olmamalıdır. Halklar, ülkelerindeki İsrail elçiliklerinin varlığını kabul etmemelidir; bu etik olarak kabul edilemez. Dini ve insani gerekçelerle de, Filistin’de olup bitenlere bakarak bunun kabul edilmesi mümkün değildir.
Aynı şekilde Amerikalılar da her istedikleri gibi gelip gitmemelidir. Bugün neden ABD’nin Lübnan ve Suriye temsilcisi Fox News’e verdiği röportajda barıştan söz etsin? Barış onun için önemli değildir; hatta kameraların önünde “barış önemli değil” diyebiliyor. Lübnan’da gazetecilere karşı sergilediği tavrı gördünüz... Dünya kaosa sürüklendi, insanlar perişan oldu; ama hiçbir gazeteci salondan çıkmadı. Durum çok tuhaftı; bu tür davranışlara tanıklık ediyoruz ve sonra “ne yapılmalı?” diye soruyorlar. Yapılabilecek çok basit işler var. En basit örnek, bir gazetecinin ayakkabısını çıkarıp “Bush”a fırlatmasıydı. Onu tuttular ve gözaltına aldılar; ancak bu tavır tarihe geçti.
Tesnim: Evet, tavır tarihe geçti...
Halid Kaddumi: Evet, tavır tarihe geçti ve o kişi Allah’a ve dinine karşı görevini yapmış oldu. Bu olay tarihte kalıcı olacak. Siz Ürdün’de, Mısır’da, Suriye’de ne yapacaksınız? Suriye ile ne yaptınız? Bu rejime karşı ne yapmayı planlıyorsunuz? Size saldırdı, sizi küçük düşürdü ve kardeşlerinize Gazze ve Filistin’de zulmetti. Gerçekten ne yapılacağını konuşmak için röportaj mı yapalım? Örneğin resmi ve ekonomik boyutta geniş çaplı bir boykot ve ambargo uygulaması tartışıldı... petrol, gaz, diplomatik ilişkiler—kullanılabilecek birçok araç var... Resmi düzeyde ilişkileri gözden geçirelim... Arapların ve özellikle Körfez ülkelerinin ABD’deki yatırımları 7 trilyon doları aşıyor. Diyelim ki bu miktarın yüzde 20’sini Filistin sebebiyle ABD’den çektik. Tüm yatırımları çekmeye gerek bile yok; sadece yüzde 20’sini çeksek Amerika’da ne olur?
Tesnim: Evet, haklısınız; ama bu hem bir mesele hem de bir ideal...
Halid Kaddumi: Bakın, meseleyi büyütmek veya gerçek dışı göstermek istemiyoruz. Mantıklı konuşuyoruz. İdeolojik farklılıkları ya da düşünce ekollerini tartışmıyoruz. Biz inanıyoruz ki bu İsrail’le mücadele edilmelidir. Resmî düzeyde kullanmadığımız kozlarımız var. Aynı şekilde halklarımızın da kozları bulunuyor. İsrail elçilikleri hâlâ başkentlerinizde faaliyet gösteriyorsa, Arap ve Müslüman milletlerinin affedilmesi mümkün değildir. ABD büyükelçisini bile çağırmayan Arap ve İslam dışişleri bakanlıkları nasıl affedilecek? Bu adımlarla uluslararası ilke ve ilişki kurallarını hedefliyorsunuz. Bize söyleyin, yarın ya da öbür gün bizimle komşular arasında veya herhangi bir saldırgan rejimle bir anlaşmazlık çıktığında başvuracağımız hangi merci olacak? Sözümüz budur.
Tesnim: Kalan süre içinde Direniş Ekseni’nin Gazze’ye destek cephesindeki rolünden söz edelim. Seyyid Hasan Nasrallah’ın şehadetinin yıldönümüne de yaklaşırken, genel olarak Seyyid Hasan Nasrallah’ın Filistin davasına verdiği desteği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nasrallah Filistin Yolunda Şehit Düştü
Halid Kaddumi: İnancım odur ki Direniş Ekseni Aksa Tufanı’ndan önce de vardı; ancak 7 Ekim 2023’ten sonra fiilen ve operasyonel olarak biçimlendi. Artık sadece sözde “Filistin’i destekliyoruz” denmedi; öyle bir durum oluştu ki Filistinli olmayan bir lider bile bu mücadele uğruna canını feda etti ve Seyyid Hasan Nasrallah ile Hizbullah liderliği kardeşlerimiz canlarını verdiler. Şüphesiz o şehadet yolunun bir neferiydi. Güney Lübnan’ı savunma şehidi de olabilirdi; ama onun şahsiyetindeki en belirleyici unsur, Aksa Tufanı ve Filistin’i savunma kararıydı. O kalktı ve “oturup Gazze’de ve Filistin’de olup biteni seyredemem” dedi; bu yüzden Allah onu şehitlikle mükâfatlandırdı.
Filistinlilerin Kanı İranlıların Kanıyla Karıştı
O, o günlerde Aksa Tufanı sırasında şerefle ve izzetle şehit düştü. İran’a gelince; 12 günlük savaş ve gerçekleştirilen zalimce saldırılar, Filistinlilerin kanını İranlıların kanıyla kaynaştırdı; bu yüzden bugün İranlılar sadece tarihî miras bağlamında değil, “mazlumun ve zalime karşı” olarak Filistin davasını savunuyorlar. Bu kültürü İran halkında en başından beri görüyorduk. Bugün İran halkı, hatta direniş ekseni fikrine şüpheyle yaklaşanlar bile, İsrail’den kaynaklanan ulusal güvenlik tehdidini hissediyor. “Bu konunun İran’la ne ilgisi var? Neden hedef alınıyorum? Direnişle bir sorununuz varsa neden İranlı çocukları hedef alıyorsunuz? Neden Tahran’daki konutları yıkıyorsunuz?” diye soruyorlar — bunların bağını kuramıyorlar.
Bu yüzden Lübnan’da, İran’da ve tüm bölgemizde insanlar İsrail’e karşı ortak bir duygu ve kanaat taşıyor. Yemen’e gelince, onlara saygı duyulmalı; büyük bir millettirler ve hâlâ Gazze’nin kılıcını yüksek tutuyorlar, “karar Gazze’de alınacaktır” diyorlar ve bu savaşta başka bir çıkarları olmadığını, Filistin halkının yanında olduklarını vurguluyorlar.
Allah, Hizbullah'taki Kardeşlerimizi Korusun
Seyyid Hasan Nasrallah’ın şehadet yıldönümünde böyle bir lidere sahip olmaktan gurur duymamız haktır. Kanını feda eden bir liderdi. Şüphesiz herkes onun yokluğunun ne anlama geldiğini biliyor. Allah Hizbullah’taki kardeşlerimizi korusun, onlarla olsun, onları dirençli, savaşçı, mümin ve mücahid kılsın; Şeyh Naim Kassem’i ve tüm liderlik kadrosunu muhafaza etsin. Ancak şunu açıkça söyleyeyim: Seyyid Hasan Nasrallah’ın kaybı telafisi imkânsızdır.
Tesnim: Son soruyu kısaca sorun: Sizce bugün Filistin davası her şeyden çok neye muhtaçtır?
İnsanlığa Çağrı Yapıyorum: Görevlerinizi Yerine Getirin
Halid Kaddumi: İslam ümmetinden, insanlıktan ve insanlığa çağrı yapıyorum; görevlerinizi yerine getirin. Başka bir şey istemiyoruz. Söylediğim şudur: Gazze’nin mücadelesine katılan herkes Allah’ın lütfunu kazanmıştır, özellikle de Filistinliler. Bu davanın senden istediği, üzerine düşeni yapmandır. Kudüs’te veya Batı Şeria’da isen ve elinde bir taş varsa onunla cihad et. Sahip olduğun başka bir şey varsa onunla. Oturup evde kalmak sana fayda getirmez; özellikle kardeşlerin Gazze’de boyunları kesilirken ve sen kendi vatanda ve ülkeindeyken.
Bunu Ürdün’deki, Mısır’daki veya Suriye’deki başkalarını azarlamadan önce sana söylüyorum. Ürdün’e, Suriye’ye, Mısır’a ya da zarar görmüş Lübnan’a gitmeden önce sana sesleniyorum; çünkü Filistin davasının ayakta kalması senin sorumluluğundur. Bugün sosyal medyadaki sözün, görüşün, programlara ve kampanyalara katılımın, İsrail’e karşı alınacak yaptırım hamleleri, büyükelçiliklerin kuşatılması—bütün bunlar senden beklenenlerdir. Hatta bunun ötesinde, İsmail Haniye’nin bize tavsiye ettiği şekilde iradeleri güçlendirmek de istenmektedir.
Bu iradeyi güçlendirmek Filistin meselesinde nerede gerçekleşir? Hem resmî hem de hükümet düzeyinde kozların diplomatik ve siyasi alanda kullanılmasıdır. Size daha çok şeyin nasıl durdurabileceğini siz daha iyi biliyorsunuz; siyaset bilginiz var ve bu akıl dışı savaş ve Netanyahu’yu durduracak unsurları siz daha iyi tespit edersiniz.
www.kudusgunu.com