Bismillahirrahmanirrahim    

         Tarih boyunca birçok peygamberin memleketi olan, farklı kültürlere ve dinlere ev sahipliği yapan ve birçok kanlı savaşlara şahit olan bir coğrafyadır Filistin. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dini tarafından kutsal kabul edilen Kudüs, birçok kez saldırıya ve işgale maruz kalmış, haçlı seferlerine hedef olmuştur.       400 yıl boyunca Osmanlı Devletinin elinde kalan Filistin, Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşında yenilmesinden sonra İngilizlerin eline geçmiştir. Savaş yıllarında İngiltere, Fransa ve Rusya arasında 1916’da imzalanan Sykes-Picot gizli Antlaşması’na göre tüm Orta Doğu bu ülkeler arasında paylaşılmışsa da, Rusya’nın Bolşevik ihtilali ile devrilmesi üzerine bölge İngiltere ile Fransa arasında bölüşülmüştür. Birinci Dünya Savaşı’nın sonundan 1948’e kadar Filistin’de devam eden İngiliz manda yönetimi döneminde Siyonizm lehine birçok uygulama yapılmış ve Siyonist bir devletin temelleri atılmıştır. Dönemin süper gücü olan İngiltere’nin desteğini kazanan Yahudiler, Filistin’e yeniden yerleşmek için dünyanın çeşitli yerlerinden göç ederek buraya gelmiş ve kısa zaman içerisinde bölgenin sosyal yapısının Filistin halkının aleyhine değişmesine ve böylece de Siyonist Devletin Kurulmasına olanak sağlamışlardır. Siyonist Devlet planının ikinci aşaması olarak İkinci Dünya Savaşı’nda 6 milyon Siyonist olmayan Yahudi, Hitler’e öldürtülmüş ve sözde mazlum(!)  Yahudilerin Filistin’e taşınması acilleştirilmiştir.    Bu dönemde yalan ve fitne odakları olan batılı ülkeler çeşitli entrikalarla Yahudi nüfusunu arttırmaya çalışmış, Birleşmiş Milletler ’in desteğiyle Filistin topraklarını Araplar ve Yahudiler arasında taksim etmeye başlamış ve Siyonistlerin lehine her türlü yalanı, zulmü ve alçaklığı mübah sayarak Siyonistlerin işgaline yardım etmişlerdir.        

         14 Mayıs 1948’de, Tel-Aviv’de toplanan Yahudi Milli Konseyi, yayınladığı bir bildiri ile Irkçı ve işgalci İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan etmiştir. Bu açıklamadan hemen sonra Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere ABD  ve  Sovyetler Birliği İsrail’i tanımış, Arap birliği ise savaş ilan etmiştir. Ne hikmetse İsrail’e saldıran Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak kısa bir süre sonra yenildiklerini açıklamış ve İsrail daha önce BM’nin hileleriyle ele geçirdiği yüzde 56 olan Filistin toprağını yüzde 78’e çıkarmıştır. Bu olayın sonucunda yüzbinlerce Filistinli evlerinden olmuş, mülteci kampları kurarak burada yaşamaya mecbur edilmişlerdir. Diğer yandan Arap ülkelerinde yaşayan Yahudiler ise savaş sebebiyle sınır dışı edilerek İsraile yerleşmeleri sağlanmıştır.      

         Tarih 1967 yılını gösterdiğinde Mısır lideri Cemal Abdunnasır önderliğinde yeni bir tiyatro sahnelenmekteydi. Arap birliği yine İsrail’e saldırmış yine 10'a yakın Arap ülkesi İsrail’e ağır bir şekilde yenilmiş, 6 gün süren savaştan her yönden yine İsrail kârlı çıkartılmıştır. Bu 6 gün savaşının sonucunda İsrail topraklarını iki buçuk katına çıkarmış ve Kudüs’ü tamamen işgal etmiştir. Bundan sonra İsrail Lübnan’ı işgal etmiş ve Lübnan’daki Filistin mülteci kampı olan Sabra Şatilla’da bir katliam gerçekleştirmiştir.     

         Arap ülkeleri ve Siyonist İsrail arasında sahnelenen bu kirli senaryolardan sonra Filistin halkı arap ülkelerinden umudunu keserek kendi içinde bir direniş hareketi başlatmayı düşünmeye başlamıştır. Sabra Şatilla katliamından 5 sene sonra tek silah olarak taşların kullanıldığı Birinci İntifada başlatılmıştır. Bu tarihten sonra Filistin konusunda hiçbir şeyden haberdar olmayan İslam coğrafyası bundan sonra televizyonlarından naklen İsrail’in Filistinlilere yaptıkları zulmü izlemeye başladılar. Taş atan Filistinlilere karşı türlü türlü zulümler işkenceler ve katliamları Müslümanlar evlerinden naklen izlediler ve bu konuda birkaç Müslüman ülke lideri dışında kimseden ses çıkmadı. İnkılap yaparak başlarındaki tağutu deviren bir halka 8 yıl boyunca topyekün saldıran sözde Arap-İslam ülkesi liderleri, Filistin konusunda ise kör, sağır ve dilsiz kesildiler.       Sadece, 1982 yılında Lübnan’da Hasan Nasrallah tarafından kurulan Hizbullah ve 1987 yılında Şeyh Ahmet Yasin ve Abdulaziz el Rantisi tarafından kurulan Hamas İslami hareketi, eylemleriyle İsrail’e darbe vurarak zora sokabilmişlerdir.  Bundan dolayı her iki hareketin liderleri sürekli İsrail’in hedefi haline gelmiş evleri füzelerle vurulmuş ve alçakça arkadan vurulup şehit edilmişlerdir.  El Fetih, Yaser Arafat ve bugünkü Mahmud Abbas gibi piyonlar ise her zaman Arap ülkeleri ve İsrail tarafından desteklenmiş ve bunlar Filistin halkı için faydalı hiçbir iş yapmamışlardır.        

         2006 yılında Hamas’ın  seçim zaferiyle birlikte Hamas her taraftan baskı görmeye başladı. İsrail, ABD ve AB tarafından çeşitli entrikalar, oyunlar, fitneler ve ekonomik ambargolara maruz bırakıldı. El Fetih piyonlarını Hamas’a saldırtarak iç savaş çıkarmaya çalıştı. Aynı yıl iki askerini bahane eden İsrail Lübnan’a saldırıp sivilleri bombaladı ve Hizbullah karşısında ezici bir yenilgiyle geri çekilmek zorunda kaldı.      İsrail kurulduğu günden beri gerçekten kendisine karşı savaşacak herhangi bir güçle savaşmaya asla cesaret edememiştir.  Lübnan’ı kolaylıkla ele geçireceğini sanmış Hizbullah’ın demir yumruğuyla karşılaştığında ise korkaklar gibi kaçıp Birleşmiş Milletlerin barış gücünün arkasına saklanmıştır. Siyonist Rejim'in tarihte Arap ülkeleriyle yaptığı bütün savaşlar bir tiyatrodan ibarettir. Ama konu siviller ve silahsızlar olunca her zaman kaplan kesilmiş yakıp yıkmıştır.  İsrail her ne kadar silahsızlara mermi sıkacak kadar korkak ve aşağılıksa onu destekleyen batı ve ona sessiz kalan İslam ülkeleri de en az onun kadar alçak ve aşağılık değil midirler?      

             Günümüzde İsrail- Filistin meselesine ve bu konuda Batının ve Arap ülkelerinin duruşuna baktığımızda hiçbir değişikliğin olmadığını görmekteyiz. Yine aynı zulmü ekranlarından naklen izleyen Müslümanlar ve yine aynı zulmü destekleyen batı. Yine aynı zulmün şakşakçılığını yapan İslam ülkeleri ve yine aynı zulmün piyonluğunu yapan sözde Müslüman örgütler. Kudüs hala işgal altında ve Ortadoğu İsrail’in emelleri doğrultusunda kan gölüne çevrilmiş bir halde. Amerika ve batı ülkeleri hala İslam ülkelerine demokrasi ve barış götürmek için saldırıp kan gölüne çeviriyor ve yeraltı zenginliklerini çalıp, çalamadıklarını da yakıp yıkıyorlar.  Müslümanlar ise bütün bunlara karşı hala mezhepsel ihtilaflarını tartışmanın verdiği hararetle çevrede olan bitene kör, sağır ve dilsiz bir haldeler.      

              Bütün bu olan bitenlerin yanı sıra asrın en büyük buluşlarından(!)  birini gerçekleştiren Suudi Arabistan 34 ülkenin katıldığı bir sözde İslam ordusu kurdu! İsmi her ne kadar İslam Ordusu olsa da İslam adına henüz hiçbir faaliyeti olmadı ve olacağa da benzemiyor. Yıllardır Müslümanlara kan kusturan büyük şeytan İsrail’e bomba yağdırması gereken İslam ordusu; şu an tüm gücüyle, başlarındaki diktatörü deviren Yemen halkına bomba yağdırıyor . Mazlum Kudüs, Müslümanları beklerken; sözde İslam Ordusu, Müslümanların hazinesini İsrail’in menfaatleri doğrultusunda Yemen’e bomba yağdırmaya harcıyor. İslam ordusu niye bomba yağdırıyor Yemen’e ? Bomba yağdırıyor çünkü Yemen halkı İsrail piyonu olan başkanlarını devirdi. Bomba yağdırıyorlar çünkü Yemen halkı kendi hükümetini ve yönetimini kurarsa Lübnan gibi olur,  İsrail’in Amerika’nın ve AB’nin artık orada hiçbir menfaati ve sömürüsü söz konusu olamaz.  Amerika’nın Afganistan, Irak, Suriye vs götürdüğü özgürlük ve demokrasi neyse, Suudi Arabistan ve avanelerinin de Yemen’e götüreceği özgürlük aynı olacaktır.       

            Yemen skandalından sonra ikinci bir skandala imza atan İslam ordusu koalisyonunun; İsrail gibi bir terör devletine karşı kedi kesilirken, İsrail’i hezimete uğratan Hizbullah’ı terörist ilan etmesi onların gerçek yüzünü gösteren bir hakikattir. ABD’nin karalamak için 500 milyar dolar harcayıp da karalayamadığı Hizbullah’ı,  ABD’nin piyonları terörist yaftasıyla karalamaya çalışmaktadırlar. İsrail’e gönülden bağlı olan ve İşid gibi terör örgütlerini kurarak bunları silahlandıran ve bu örgütleri Müslümanların kalbine zehirli bir hançer gibi saplayan Suudi Arabistan ve onun destekçileri asıl en büyük terörist değil midir?  Bölgede kurulduğu günden beri mazlumların umudu olan ve sürekli İsrail’in saldırısına uğrayan Hizbullah mı terörist, yoksa kan içici İsrail ve onun piyonluğunu yapan Arap kralları mı terörist?  Mısır’da İsrail köpeği Sisi başa geçsin diye milyar dolarlar harcayarak İhvan’ı hedef alan, sivilleri katlettiren Suudi Arabistan mı terörist , yoksa Lübnan’ı İsrail zulmünden kurtaran Hizbullah mı terörist?      

           Saltanatlarını koruyabilmek için her türlü alçaklığa, hile ve oyunlara başvuranların bir planı varsa Rahman’ın da bir planı vardır elbette. Ataları nasıl yenilip tarihin sayfalarında kaybolup gittilerse onların akıbeti de  bundan farklı olmayacaktır. Bu gün devran onlardan yana dönüyor olabilir ama şunu unutmayalım ki küfür ne yaparsa yapsın Allah(cc)  nurunu mutlaka tamamlayacaktır. Beklenen şafağın en yakın zamanda doğması  dileğiyle…. Allah'a emanet olun.

                                                                                                                                                                                                     Ferit Gölgül / Kudüs Gençliği

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.