Türkiye ve İslam dünyası, İmam Humeyni'nin 1979 yılında ilan ettiği Kudüs Günü'nü ihya etmeye hazır.
Yaklaşık yüz sene sonra İran İslam devrimi, dünyanın Filistin davası karşısındaki suskunluğunu kırdı, realist düşünceden hareketle ve her Müslümanın arzuladığı Medine-i Fazıla’nın köşe taşını oluşturacak İslami doktrin ve inançtan ilham alarak, Siyonistlerin yüzyılı aşkın bir süredir planladıkları projeyi başarısız kılma, Filistin halkının gasp edilmiş haklarını geri alma, barışı sağlama ve ataların toprağını adalet tarihinde darbı- mesel olmuş bu direnişçilere iade etmeyi hedefleyen uzun vadeli hassas bir strateji oluşturmaya çalıştı.


Şüphe yok ki; bölge ülkelerinin halkları bu güç dengelerine teslim edilmiş kazanımlardan özellikle de bölgede istikrar ve güvenliğin sağlanmasından ve İmam Humeyni’nin başlattığı büyük devrimin hedeflerinin gerçekleşmesi için çalışmaktan bağımsız olmayacaktır.. Evet, Batı ve Doğu’nun bütün kışkırtıcı güçlerine boyun eğmekten başka faydası olmayan istek ve meyillerden uzakta hakkın gölgesinde özgürce yaşama hedefi…

İmam Humeyni tarafından uluslar arası Kudüs gününün ilan edilmesi, İslam devriminin Filistin halkını yok etmeyi ve bu kutsal topraklardaki bütün İslami görüntüleri silmeyi hedefleyen Siyonist planlara meydan okuyacak stratejik bir proje çerçevesindeki konumunu belirliyordu.

Böyle bir adımın eşsiz bir lider için siyasi bir deneyim olduğuna işaret ettiği malumdur. Onun Ramazan ayının son Cumasında batılla mücadele etmek için yaptığı bu çağrı Müslümanların takvimine girmiş ve her sene kutladıkları bir gün olmuştur. Bu, bütün dünyaya hakim olmayı isteyen ve uluslar arası barış ve güvenliği tehdit eden Siyonistlerle mücadelede Müslümanlar ile özgür kişilerin dayanışma içinde olduğu bir gündür.

Uluslar arası Kudüs günü projesi Filistin davasının ihyası anlamına gelmektedir. Önemi ise sınırlı milliyetçi ulusal bakış karşısında Filistin hedeflerinin hizmetinde bariz dini bir sembol olmasından kaynaklanmaktadır.

Buna binaen, İmam Humeyni’nin bu girişimi krizin aşılmasını sağlamış, onun resmi ve hükümet düzeyinden halk düzeyine indirgenerek idare edilmesi ve uluslar arası kamuoyunun eğilimlerini kanalize etmeyi başarmıştır. Aynı şekilde Filistin halkının intifadası da İslam devriminden ilhamını alan ve topraklarından Siyonistleri kovan Lübnan’daki İslami direnişin gerçekleştirdiği büyük başarıdan hareketle ivme kazanan hak arayışlarındaki İslami görüntülerden birini teşkil etmektedir.

İslam Devriminin Zaferi

İran’da İslam devriminin olması bölge ve dünya bazında siyasi ve kültürel yapıda derin dönüşümlerin ortaya çıkması için zemin hazırladı. İslam devrimi kibirli güçlere meydan okuma ve zulme karşı durma ruhuyla tarihin bildiği diğer devrimlerden farklıdır.

Filistin halkının hedeflerini savunmanın İran devriminin en önemli boyutlarından birini teşkil ettiği açıktır. İslam devrimi, ABD’nin gözetiminde İsrail ile Arap rejimler arasında imzalanan Camp David anlaşmasıyla eş zamanlı gerçekleştiği için daha büyük önem bir önem kazandı. Öyle ki sömürgeciler bu anlaşmayla İslam ülkeleri üzerinde hegemonyal güçlerini kuracaklarını ve İsrail’le ilişkileri normalleştirme kanalıyla Filistin davasının yavaş yavaş sona erdiği zannını verebileceklerini düşündüler.

Bununla birlikte İran’daki İslam devrimi sömürgecilerin planlarını altüst etti. İmam Humeyni’nin kararlı ve bilinçli liderliği sayesinde İsrail’le olan mücadele başka bir şekil aldı. Humeyni Filistin davasının boyutlarını güçlü bir şekilde kavrayışı, temel eksen olarak kitlelere güvenmesi ve Siyonist projeye meydan okumadaki cesaretiyle İsrail için şartları zorladı. İslam devriminin başarısı, Filistin halkının ve mültecilerin hakkının tanınmasının bu tarihi krizin çözülmesi için tek yol olduğunu gösterdi.

Filistin halkı İslam devrimi tecrübesinden aldığı ilham ve toplum gruplarını harekete geçirmede etüt edilmiş mücadeleyle yardımlaşarak çok sayıda kadın, çocuk, din alimi ve entelektüelin katılımıyla Siyonist kurşunlarına karşı tek saf halinde demir yumruk, taş ve sopalarla büyük gösteri ve yürüyüşler düzenlemeye başladı. Halk cami ve Cuma namazından başlayarak mücadele şeklini büyük ölçüde değiştirdi.

Bu dönüşüm etkeninin mücadele alanına girmesi ve kitlelerin bilinçli ve eylemsel varlığı Filistin davasını, en bariz köşe taşını intifadanın oluşturduğu tamamen farklı bir boyuta soktu. (1987’de başlayıp 1991’e kadar devam eden ve Büyük İntifada denilen ilk intifada ile Aksa İntifadası olarak bilinen 2000’deki ikinci intifada.)

Filistin halkının yeni hareketi, Filistinlilerin fayda vermeyen çözüm arayışları ve Filistin davası ile onun sürgündeki evlatlarını görmezden gelen Arap rejimlerinin desteğinden ümit kestiklerini gösteriyor.

Bu görmezden gelme 1987 yılında Ürdün’ün başkenti Amman’da düzenlenen Arap zirvesinde açıkça görüldü. Filistin davası ilk defa olarak önem bakımından ikinci sıraya düştü ve ilk sırayı İran İslam Cumhuriyetine karşı verdiği savaşta Irak’a yapılacak yardımlar aldı.

Halkın, silahlı direnişe sırtını çevirip bütün ilgisini Arap-İsrail çatışmasının çözümünde umut ışığı vermeyen siyasi ve uluslar arası çabalara veren FKÖ’nün konumundan ümit kesmesiyle İslama yönelip bu seçeneğe ümit bağlamasının ikinci intifadanın en güçlü muharriki olduğu malumdur.

Halk olmadan devrim olmayacağı malum. Çünkü diğer unsurlar –ne kadar aktif ve etkili olsa da- mucize yaratamaz. İşgal edilmiş Filistin diğer İslam ülkeleri gibi İmam Humeyni’nin liderliğinden etkilendi. İslam devriminin Filistin’deki etkisi başka yerlerde olduğundan fazlaydı. Çünkü vahşi Siyonist hegemonyası altındaki Filistinli Müslümanlar diğer Müslüman halklardan daha fazla zulüm ve baskıya maruz kalıyorlardı.

İmam Humeyni’nin Filistinlilere verdiği destek, onlara İslam öğretilerinden ilham aldıklarında kıyam edebileceklerini ve Kudüs’ün özgürlüğü Siyonistlerin pençesinde olmasına rağmen zaferin sadece zaman meselesi olduğunu öğretti.

İntifadanın genellikle siyasi bilinç özelliği taşıyan mülteci kampları ve şehirlerle sınırlı olmadığı hatta uzak bölgelere kadar uzandığı biliniyor. Önceleri Filistin mücadelesi toplumsal ıslahatlarla sınırlıydı ve devrim özelliklerinden yoksundu. Bununla birlikte intifada kitlesi yönetimin ardında duranların genç neslin isteklerini gerçekleştirmekten aciz olduğuna inanmaya başladı. Bu yüzden Filistinlilerin yılgınlık ve ümitsizliği, kaybedecekleri bir şeyleri olmadığını hissetme noktasına kadar vardı. Bu nedenle intifada başlangıç noktası oldu.

İmam Humeyni’nin geliştirdiği politikanın temel taşlarını ve bunun intifada üzerindeki etkilerini aşağıdaki şekilde kısaca açıklamak mümkündür:

İlk olarak: Din adamları ve halkın İran’ın farklı bölgelerindeki camiler yoluyla oluşturduğu geniş sivil hareket büyük toplumsal dönüşümler için gizli bir güç ihdas etti. İmam Humeyni bu güce itimat ettiği için parti, siyasi, askeri örgütler ve silahlı milisler kurma kabilinden dünyada yürürlükte olan siyasi mücadele yöntemlerine başvurmadı.

Bununla da kalmayıp toplumun özünde beliren gayet basit ve geleneksel bağlardan yardım alarak hedefleri ve mücadelesinin saikıyla kitleleri bilinçlendirmeye çalıştı. Gerçekte İran’da devrim liderliğiyle kitleleri birleştirmek direniş örgütleri ya komplike teşkilatlar kanalıyla olmadı. Aksine İmam’ın açık sözlülüğü, cesareti, ümmiler tarafından bile anlaşılır ve sadece ona has ifade tarzı ile gerçekleşti.

Filistin intifadasının Filistin direniş tarihinin bir aşamasında netleştiği biliniyor. Filistin haklarını geri alabilmek için uzun senelerdir verilen diplomatik ve partisel direniş çıkmaz yola girmişti. Dini olmayan ve devşirme olan ideolojiler Filistin halkının amaçlarına hizmet eden Filistin imkanları ve güçlerini harekete geçirmekten acizdi ve başarısızlıkla sonuçlandı.

Bu sırada İslam devrimi kibirli güçlerle gerçek halk gücü arasındaki ihtilaf ve uçurum mesafesince kendini kanıtladı ve bu durum Amerika’nın 20. yüzyılın en bağımsız ve halkçı devrimine meydan okumak için İran şahına verdiği destekte ortaya çıktı.

Filistin halk intifadası İsrail’e destek veren rejimlerin tenakuzlarına dikkat çekmede aynı işi yaptı. Belki de demokrasiyle övünen bu rejimlerin tenakuzlarının en büyük delili, geleceğini belirleme ve egemen olma hakkı isteyen bir halka karşı zulüm, baskı ve öldürme suçu işleyen İsrail’e verdikleri destektir.

İkinci olarak: Direniş üslûbu.

Uyanış aşaması İslam devriminde olduğu gibi Filistin intifadasında da ilk adımı oluşturdu. Filistin intifadası ve İslam devriminin saikları farklılık arz eder. Siyasi ve toplumsal faaliyet alanında adım atan Filistin halkı yenilgi ve boyun eğme yerine mutsuz bir hayat ve Siyonist zulmü görüyordu. Bu çıkmaz yoldan çıkmak için eski direniş metotlarında fayda görmüyordu. Üstelik eski yöntemler ve düşünceler Filistin direnişini çıkmaz yola götüren temel sebepti.

İsrail, askeri güç ve propaganda kampanyalarını kullanarak Filistin kamuoyuna statükoyu değiştirmenin imkansızlığı vehmini vermeye çalıştı. Ancak İsrail varlığını sağlamlaştırdığı, bölgesel ve iç düzeyde konumunu sağlamlaştırdığı sırada İran’daki Müslüman direnişçiler Filistin hedeflerine ihanet eden Şah’ı düşürdüler.

Bu önemli olay Filistin’deki mücadele yürüyüşü için umut ışığı oldu. Yeni neslin acı ve felaketten başka bir şey devşirmediği doğruydu ancak ruhunda umudu yeşerten ve önünde parlak ufuklar resmeden kendine has özelliklere sahipti. Bu özelliklerin başında Müslümanların Kudüs’ün geleceğiyle ilgili taşıdıkları hassasiyet, bölge halkının uyanışı ve İslam devrimi liderinin Filistin davasına verdiği destek gelmektedir. Bundan daha önemlisi ise ABD ve Batı’ya oranla İran’ın tanık olduğu halk mücadelesinin örnek alınmasıdır.

Öte yandan Filistin halkı çektiği acıların büyüklüğünce bilgi ve bilinçten nasibini en üst düzeyde almıştır. Çektiği acılar geçmiş ve şuan ki aşamanın koşullarına bakarak Filistin sahasında var olan güçler ve gruplar için ileri bir bilinç oluşmasına yardım etmiştir.

Bunun ışığında; öfkeli halklar dini merkezler ve camiler yoluyla harekete geçiriliyor ve bu kitleler sokağa dökülüp ölümle dalga geçercesine silaha karşılık taşla direniyordu.

Bu mücadele yöntemi verilen büyük kayıplara ve ödenen bedellere rağmen psikolojik savaş uzmanlarının bile karşı koymada aciz kalığı önemli bir yön oldu. İşte bu yön, korku ve yerel iç cephenin yılgınlığının düşman cephesine aktarılmasıydı. Ve gerçekte düşmanı yenilgiye uğratan ve onu yok eden tek direniş yolu buydu.

Üçüncü olarak: İmam Humeyni’nin Ramazan ayının son Cuma gününü uluslar arası Kudüs günü olarak ilan etmesi Filistin halkının direniş yürüyüşünü düzeltecek farklı bir hareketi müjdeledi. İmam Humeyni’nin bu alandaki görüşünün önemini anlamak için bu münasebetle yaptığı çağrıya bakmamız yeterli olacaktır.

Gerçekte Siyonist karşıtı direniş İmam Humeyni’nin siyasi fikrinin temelini oluşturmuştur. Bu fikrin bu alanda kazandığı önem İmam’ın dünyadaki farklı gruplar ve özgür düşünürlerin görüşlerindeki ortak yöne ilgi duymasından kaynaklanmaktadır.

Böyle dini ve milli bakışı içeren bir yön, Filistin davasının boyutlarını incelemek ve derinlerine dalmak için gerekli zemini hazırlıyor. Böylece İslam toplumu içinde söz birliği ve uyum hasıl oluyor. Öte yandan uluslar arası toplumun Filistin davasıyla barışık olması sağlanıyor. İmam Humeyni “Uluslar arası Kudüs Günü”, yani sadece Kudüs’e ait olmayan bir gün ifadesini kullanıyor.

Son Söz

Ortadoğu’daki siyasi ve kültürel dönüşümlere özellikle Filistin davasına denk başka meselelere göz attığımızda İslam devriminin dünyanın farklı yerlerindeki bağımsızlık hareketleri ve Müslüman çevreler içinde sivil halk direnişinin yeni bir modeli olması hasebiyle seçkin bir konuma sahip olduğunu ve hür düşünce sahipleri ve Müslümanların uyanmasında çok önemli bir rol üstlendiğini anlarız.

Belki de bu bizi, Filistin davasının İmam Humeyni’nin düşüncesinde işgal ettiği özel yeri inceleme ve araştırmaya sevk eder. Bu özel ilgi “Kudüs Günü” olarak uluslar arası bir günün ilan edilmesiyle zirvesini bulmuştur.

İlk olarak: İmam Humeyni’nin Kudüs gününü ilan etmedeki ebedi girişimi, bütün İslam aleminin İsrail olarak adlandırılan işgalci varlığa muhalefetini temsil etmektedir. Zira bugün İslam alemi arasında yakınlaşma ve kalplerin ısınmasına sebep teşkil etmektedir. Bu da İmam’ın söz birliğine çağrısını kuvvetlendirmektedir. Böylece İslam birliği yolundaki ilk adım atılmış ve dini, etnik ve ulusal çekişmelerden uzak tek bir ümmetin oluşturulması yolunun önünü açılmıştır.

İkinci olarak: Kudüs günü Siyonistlere karşı en büyük psikolojik savaş ve İsrail’in isteklerine gem vurmada başvurulabilecek baskı araçlarının en tesirlisidir. Bu gün, Kudüs’ü gasp eden varlığın meşruiyeti hakkında şüphe oluşturan önemli bir olaydır.

Her sene bu günün kutlanması İslam alemini İmam’ın stratejik fikrine yakınlaşmaya sevk etmesinin yanı sıra dünyadaki diğer halkların da Siyonistlerin zayıflığı ve meşruiyetlerinin olmayışı üzerine dikkatlerini çekmekte, müminlerin kalplerini Filistin hedeflerinin nuruyla aydınlatmaktadır. Buna bir de Siyonistler içinde psikolojik açıdan korku oluşturan dünyanın farklı yerlerinde binlerce göstericinin görüntüsü eklenmektedir.

Üçüncü olarak: Uluslar arası Kudüs günü Filistin davasını ulusal çerçevesinden çıkarıp ona uluslar arası ve İslami bir boyut kazandırmıştır. Ayrıca İsrail’in bu çatışmayı Arap-İsrail çatışması gibi göstermeye çalıştığı da açıktır. İslam dünyasındaki dini ve ilmi şahsiyetiyle İmam Humeyni’nin bu günü ilan etmesiyle birlikte İsrail’e karşı verilen mücadelede unutulmuş İslami yöne ait yeni bir ruh üflenmiştir. Bu da Filistinli direnişçilerin solcu ve ulusal seçeneklere hatta Batı ve uzlaşma seçeneğine yönelmelerinin yerine İslam ve direniş seçeneğini düşünmelerine sebep olmuştur.

* el Alem'in hazırladığı bu analiz, Gülşen Topçu tarafından İsra Haber için tercüme edildi.


isra haber

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.