Aksa Tufanı operasyonu ve ardından yaşanan gelişmeler, bölgesel ve küresel düzeyde önemli değişimlere yol açtı. Bu değişimleri, Filistin meselesine düşman olan çevrelerin bile inkâr etmesi artık mümkün değil.
Söz konusu dönüşümlerin etkilerinin uzun vadede daha net biçimde görülmesi bekleniyor. Qodsna’nın analizine göre, Gazze Şeridi’nde ateşkesin sağlanması ve iki yıl süren savaşın sona ermesiyle birlikte, savaşın tozunun dindiği bu dönemde mevcut durumu daha kapsamlı biçimde değerlendirmek mümkün hale geldi.
Gazze’nin savaş sonrası döneminde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, Batı medyasının yürüttüğü aldatıcı propagandaların tuzağına düşmemektir. Özellikle son günlerde bu medya organlarından Gazze’nin yeniden inşasına dair pek çok yanıltıcı vaat dile getirilmektedir.
Mevcut Duruma Dair Analiz
Gazze’deki son durum, genel tablonun köklü biçimde değişmediğini göstermektedir. İşgalci İsrail rejimi, geniş çaplı saldırılarını sınırlı operasyonlara dönüştürmüş ve bazı bölgelerden kısmi geri çekilmeler yapmıştır.
Filistin Hükümeti Medya Ofisi bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, savaşın sona erdiğinin ilan edilmesinden bu yana İsrail rejiminin Gazze Şeridi’nde ateşkesi 47 kez ciddi ve belgeli biçimde ihlal ettiğini duyurdu.
Uluslararası insancıl hukuk kurallarının açık ihlali anlamına gelen bu saldırılar; sivillere doğrudan ateş açılması, kasıtlı saldırılar düzenlenmesi ve bazı sivillerin keyfi biçimde gözaltına alınması şeklinde gerçekleşti.
Siyonist İsrail’in bu ihlalleri, yerleşim bölgeleri çevresine konuşlandırılmış askeri araçlar ve tanklarla; sensör ve uzaktan hedefleme sistemleriyle donatılmış elektrikli vinçlerle; ayrıca sürekli olarak Gazze semalarında uçan ve sivilleri doğrudan hedef alan quadcopter tipi insansız hava araçlarıyla yürütülmüştür.
Bu ihlaller, Gazze Şeridi’nin tüm vilayetlerinde kaydedilmiştir. Bu durum, işgal rejiminin saldırılarını durdurma kararına uymadığını ve Filistin halkına yönelik katliam ve terör politikasını sürdürdüğünü göstermektedir. Savaşın durdurulması kararının ardından meydana gelen bu ihlaller sonucunda 38 kişi şehit olmuş, 143 kişi de yaralanmıştır.
Mevcut durumda, İsrail rejiminin defalarca ihlal ettiği bu kırılgan ateşkesin geleceğiyle ilgili üç olasılık ön plana çıkmaktadır:
Savaşın yeniden tam ölçekli biçimde başlaması,
Herhangi bir ihlalin yaşanmadığı uzun süreli bir ateşkesin sağlanması,
İsrail rejiminin sürekli ihlallerine sahne olan mevcut kırılgan ateşkes sürecinin devam etmesi.
Son günlerde savaşın durdurulmasından bu yana gözlemlenen şartlar ve ayrıca Amerikan tarafının Gazze savaşını yeniden başlatma konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında, birinci ve ikinci seçeneklerin Gazze’nin yakın geleceği için düşük olasılıklı seçenekler olduğu ve yakın zamanda İsrail rejiminin ara sıra ateşkesi ihlal etmeye devam ettiği bir seyri göreceğimiz anlaşılıyor; bu model, ateşkes sonrası Lübnan’da da rejim tarafından gözlemlenmişti. Bu durumun nihayetinde nasıl bir sona varacağı ise sahadaki ve Filistin meselesinin özellikle Gazze’ye ilişkin siyasi gelişmelerine bağlı olacaktır.
Elbette bu arada Batı Şeria’daki koşulları da göz ardı etmemek gerekir; zira bu bölgede her gün mücadeleci gruplar ve halkın düzenlediği operasyonlarla işgal güçleri yıpratılmakta ve askerler ile yerleşimci (işgalci) saldırılarının tırmanması sonucunda herhangi bir anda durumun patlama noktasına ulaşması mümkündür.
İleriye Dönük Durum Analizi
Aksa Tufanı operasyonu ve bunun yol açtığı gelişmeler, bölge ve dünya düzeyinde önemli değişikliklere neden oldu; bu değişiklikleri Filistin meselesine düşman olan çevrelerin bile inkâr etmesi artık mümkün değildir.
İmam Hamenei, 7 Ekim operasyonunun başlamasının üzerinden az bir süre geçmişken, son derece önemli ve stratejik konuşmasında şunları vurgulamıştır: “Bu olaylarda ve sonrasındaki olaylarda (Aksa Tufanı operasyonu ve Gazze’ye karşı savaş), geleceğin dünyası Filistin dünyasıdır; işgalci siyonist rejimin dünyası değildir ve gelecek onlara ait değildir.”
İki yıl geçtikten ve savaş geçici olarak sona erdikten sonra, bu konuşmanın açık ve net göstergelerini dünyanın dört bir yanında görmek ve takip etmek mümkündür.
Birkaç gün önce, 2026 FIFA Dünya Kupası eleme maçları sırasında Norveç millî takımının teknik direktörü, Siyonist rejim takımını 5–0 gibi farklı bir skorla mağlup ettikten sonra kameralar karşısına gözleri yaşlı olarak çıktı ve şunları söyledi: “Bugün haritada var olmayan bir takımla oynayacağız ve ben onu hiçbir şekilde tanımıyorum. Önce oynamaya razı değildim, fakat FIFA bizi bu maçı yapmaya zorladı. Norveç Federasyonu ile bu maçın gelirinin çocuklara bağışlanması konusunda anlaştım. Ben bir nedenle (Gazze’deki soykırım) bu rejimi Dünya Kupası’nda görmek istemiyorum.”
Bu zaferle Norveç, Siyonist rejimin Dünya Kupası hayalini utanç verici bir biçimde sona erdirmişti. Oslo’da oynanan bu maç öncesinde Norveçli taraftarlar, maçtan önce rejim takımının Oslo’da bulunmasına karşı gösteri düzenleyerek varlıklarına itiraz etmiş ve Filistin’e desteklerini ilan etmişlerdi.
Norveç Futbol Federasyonu Başkanı Lise Klavens de maç öncesinde şu açıklamayı yapmıştı: “Rusya’nın Dünya Kupası’ndan çıkarıldığı gibi, İsrail de bu turnuvadan çıkarılmalıdır.” Maç 5–0’lık sonuçla Norveç lehine sonuçlandı ve bu skor işgalci rejimin Dünya Kupası hayaline son verdi. Maç sırasında Norveçli taraftarlar Filistin halkıyla dayanışma içinde olduklarını ilan etmiş ve Filistin bayraklarını dalgalandırmışlardı.
Bu olayı Aksa Tufanı öncesindeki gelişmelerle karşılaştırmak, “geleceğin dünyası Filistin dünyasıdır” ifadesinin doğruluğunu daha da açığa çıkaran önemli gerçekleri önümüze koymaktadır; o dönemlerde bile, İran İslam Cumhuriyeti’nin Siyonist rejimi tanımama politikası doğrultusunda bir sporcu veya takımın Siyonist rakibine karşı yarışmaktan kaçınması zaman zaman içerde bazı yüzeysel çevrelerin eleştirilerine maruz kalabiliyordu.
Bugün ise Siyonist rejimi tanımama çemberi yalnızca bölgesel düzeyde kalmayıp Avrupa ülkelerine ve hatta Amerika içlerine kadar nüfuz etmiş durumda; Norveç millî takımının teknik direktörü, dünya çapında milyonlarca izleyicinin takip ettiği bir televizyon röportajında açıkça “haritada var olmayan bir takımla oynuyorum ve onu tanımıyorum” diyebiliyor.
Bu durum, Aksa Tufanı operasyonu sonrasında ve Gazze’ye yönelik vahşi, yıkıcı savaşın üzerinden iki yıl geçtikten sonra, Siyonist rejime karşı mücadele meşruiyetinin sadece Filistin halkının iç direnişi ve çevresindeki direniş ekseni ile İran İslam Cumhuriyeti’nin çabalarıyla sınırlı kalmayıp küresel düzeye yayıldığını göstermektedir.
Eskiden belki meydanda taş atan veya en iyi koşullarda basit el yapımı silahlarla mücadele eden Filistinli savaşçı kendini bu mücadelede yalnız hissediyor ve faaliyetleri alçakça “terör” suçlamalarıyla karşılaşıyordu. Ancak bugün mücadele, uluslararası düzeyde belirgin bir genişleme gösterdi ve Filistinli savaşçı, erkek, kadın ve çocuk kimliğiyle dünyanın çeşitli ülkelerinde sokaklara çıkan ve “Siyonist rejime son” ve “Yaşasın Filistin” sloganları atan kitlelerle aynı sahnede görünür oldu.
Analizin ikinci bölümünde, siyonist rejime karşı mücadele meşruiyetinin genişlemesine dair somut örnekler ve önümüzdeki dönemde Filistin cephesinde kullanılacak muhtemel mücadele yöntemlerini ele alacağız.
www.kudusgunu.com