İran Dışişleri Bakanı Arakçi, dün akşam devlet televizyonunda yaptığı açıklamada, “Tüm İran halkı ülkeyi savunmada birlik içindeydi ve yenilmezliğimizi ortaya koydu” dedi.
Tesnim Haber Ajansı Dış Politika Servisi'nin haberine göre, İran Dışişleri Bakanı Seyyid Abbas Arakçi, bu akşam "Özel Haber Programı"na katılarak son gelişmeler ve İran'ın dış politikası hakkında açıklamalarda bulundu. İran’a yönelik saldırılar hakkında konuşan Arakçi, "Bugün Yüce Lider, İran'ın 'teslimiyet' kavramını tanımadığını ifade etti. İki nükleer rejim, yanlarına iki nükleer silaha sahip ülkeyi daha alarak İran’ı diz çöktürmek ve 50 yıllık mücadeleyi sona erdirmek için seferber oldular, ancak başarısız oldular. Bu olay İran tarihine geçecek. Bütün İran halkı ülkenin savunmasında yekvücut oldu ve yenilmezliğimizi kanıtladı" dedi.
Siyonist Rejim ve Amerika’nın saldırısı diplomasiyi sabote etti
Arakçi sözlerine şöyle devam etti: “Görüşmeye geldiler ve taleplerini sundular. Biz müzakerelerde İran halkının haklarını savunduk. Müzakerelerden sonuç alamayınca başka yöntemlere başvurdular. Tüm yazışmalarımızda bu saldırının diplomasiye ve bizzat müzakerenin ruhuna bir ihanet olduğunu söyledik. Bugün dünya bizim haklı olduğumuzu kabul ediyor.”
Dışişleri Bakanı, savaşın başlamasının ardından dış politikanın direniş çizgisiyle uyumlu hale geldiğini belirterek şunları kaydetti: “Uluslararası sahada dış politika, İran halkının haklı sesini duyurma doğrultusunda hareket etti. Bu da bize üstünlük sağladı.”
Sözlerini sürdüren Arakçi, bazı ülkelerin amacının Siyonist rejimi desteklemek ve İran'ı savunma hakkından vazgeçmeye zorlamak olduğunu söyledi. “Bazı taraflar bizden itidal ve ateşkes talebinde bulundu. Ancak bizim mantığımız bunu kabul etmedi çünkü biz saldırıya uğramıştık ve savunma halindeydik. Bu doğrultuda mantığımız haklı ilerliyordu” dedi.
Arakçi sözlerine şöyle devam etti: İslam İşbirliği Teşkilatı’nın yayımladığı bildiri ile Arap ve İslam ülkelerinin ve diğer kuruluşların İsrail’i kınaması olumlu bir adımdı. Biz, İran halkının haklılığını göstermek ve uluslararası desteği sağlamak amacıyla bu alana girdik. Gittiğimiz hiçbir yerde İran’ın mantığı gündeme geldiğinde reddedilmedi, her yerde kabul gördü.
Dışişleri Bakanı, savaşın durdurulmasıyla ilgili olarak da şu açıklamalarda bulundu: Karar merciileri tarafından onaylanan politika şuydu: Eğer düşman herhangi bir ön koşul olmaksızın saldırılarını durdurursa, İran da kendi tepkilerini sonlandıracaktır. Bu politikanın gerekçesi açıktır çünkü saldıran taraf onlardı. Onlar saldırılarını durduracaklarını açıkladıklarında ben kara yoluyla Tahran’a dönüyordum. Saldırıları Tahran saatiyle sabah dörtte sonlandırmaya hazır olduklarını ilan ettiler. Bizim koyduğumuz şart gerçekleşmiş oldu. Sonuç olarak, biz resmi anlamda ateşkesi kabul etmediğimizi duyurduk; fakat rejim saldırılarını sürdürmediği sürece bizim de devam etme niyetimiz yoktur.
Arakçi ayrıca şunları söyledi: Siyonist rejim çaresizlikten bu noktaya gelip saldırılarını durdurdu. ABD Başkanı her saat farklı bir açıklama yapıyor. Karşı tarafın anlatısı medyada yayılıyordu, ben de bu durumu etkisiz hale getirip doğru olanı aktarmaya çalıştım. Operasyonların durdurulması için başvuruda bulunan rejimdi. Son derece etkili olan son darbeler silahlı kuvvetlerimiz tarafından indirildi.
Arakçi açıklamalarını şu sözlerle tamamladı: Açıkça ifade ettim, aracı taraflara şunu söyledik: Gidin o rejime iletin ki İran, Lübnan değildir. Eğer herhangi bir eylemde bulunurlarsa biz de misliyle karşılık veririz. Umarım ateşkese saygı gösterirler, çünkü biz bu konuda taviz vermeyeceğiz. Avrupa’dan bir tarafla yaptığım görüşmede açıkça söyledim: “İran, Lübnan değildir. Eğer ateşkesi ihlal ederlerse İran karşılık verecektir.”
Dışişleri Bakanı, diplomasi süreci ve müzakerelerin durumu hakkında yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı: Diplomasi her zaman vardır; savaş öncesinde, savaş sırasında ve sonrasında. Elbette müzakere, diplomasinin yalnızca bir parçasıdır. Müzakereden söz edildiğinde bu doğrudan bir anlaşma anlamına gelmez; kimi zaman da son sözü söylemek, karşı tarafın argümanlarını çürütmek için yapılır. Biz de müzakerelerde açık ve net bir tutum sergiledik, geri adım atmadık ve bu da kararlılığımızı ortaya koydu. Şu andan itibaren diplomasinin nasıl ilerleyeceği ise ayrıca değerlendirilmelidir.
Sözlerini sürdüren Arakçi, şu anda da diplomasinin işlediğini, mesaj alışverişi ve görüşmelerin devam ettiğini belirterek, "Ancak ABD ile müzakerelere dönülüp dönülmeyeceği ayrıca incelenmelidir. Diplomasi maliyet-fayda hesabı üzerine yürütülen bir süreçtir; bizim için önemli olan ulusal çıkarlarımızdır. Eğer menfaatlerimiz bunu gerektirirse karar verilir. Savaş öncesindeki müzakereler dahi bizim haklılığımızı ortaya koydu. Müzakereler çeşitli nedenlerle yapılabilir, illa bir anlaşmayla sonuçlanması gerekmez. Esas olan ülke çıkarı ve maslahatıdır" dedi.
Arakçi, "Bizim bir tecrübemiz var: ABD, müzakerenin ortasında taahhütlerini ihlal etti ve bu durum değerlendirmelerimizde dikkate alınıyor" diye konuştu.
Trump’ın açıklamalarına dair soruyu da yanıtlayan Arakçi, “Müzakerelerin yeniden başlaması konusunda hiçbir anlaşma yapılmadı. Hatta bu konuda herhangi bir görüşme bile gerçekleşmedi. Şu anda müzakere zemini yok” dedi.
Önceki ABD ile yapılan görüşmelere değinen Arakçi, “Daha önceki müzakerelerde onlar bir öneri sundular ancak bunun birçok unsuru bizim tarafımızdan kabul edilmedi ve bu yüzden reddettik. Onlara açıkça kabul etmeyeceğimizi bildirdik ve bir sonraki oturumda kendi teklifimizi sunacağımızı söyledik. Ancak teklifimiz kendilerine ulaşmadan saldırı gerçekleşti. En başından beri şunu belirttik: Herhangi bir olası anlaşma İran’da zenginleştirme faaliyetlerinin devamı ve yaptırımların kaldırılması temeline dayanmalı. Üçüncü bir sütun olarak da İran’ın nükleer silah üretmeyeceğine dair güvence verebileceği belirtilmişti. Bu başlıklar çerçevesinde bir anlaşma mümkün olabilirdi ama sonunda umutlarını yitirip başka bir yola başvurdular” ifadelerini kullandı.
Arakçi, bu müzakerede arabulucu olan El Busaidi’nin rolüne de dikkat çekerek, "Kendisi sadece mesaj taşıyan biri olmaktan öte bir rol üstlendi. Beş tur boyunca her iki tarafa yazılı teklifler sundu. Taraflar arasında aktif bir arabuluculuk yürütmeye çalıştı. Bu tür bir rol müzakerelerde olağandışılık taşımaz" dedi.
Dışişleri Bakanı, İran’ın zenginleştirme faaliyetleri ve kırmızı çizgileri hakkında ise, “Tüm bunlar halen değerlendiriliyor. Zararlar az değil, bunları da analiz ediyoruz. Politikamızla ilgili kapsamlı bir değerlendirme sürecindeyiz. Şu aşamada müzakere zemininin oluştuğunu söylemek için erken” değerlendirmesinde bulundu.
Avrupalıların tutumu ve “hangi müzakere masası” sorusu hakkında Arakçi şöyle konuştu: “Elbette ki şu soru gündeme geliyor: Hangi müzakere masası? ‘Masaya geri dönün’ diyenler, hangi masadan söz ettiklerini açıklamalı. Cenevre’de Avrupa heyetiyle bir müzakere yürütmedik, daha çok bir istişareydi. Onlar benden ortak bir temas talebinde bulunmuştu, tartışmalar ciddi ve çetin geçti. Yüz yüze konuşmaya karar verdik.”
Arakçi sözlerini şöyle tamamladı: “Görüşme açık, tartışmalı ve faydalıydı. Onlara 2015 yılında bir araya gelip anlaştığımızı da hatırlattım.”
Cenevre’ye nasıl gittiğiyle ilgili de bilgi veren Arakçi, “Karayoluyla Cenevre’ye gittim, bundan onur duydum. Türkiye’ye ulaştığımda İstanbul’da bekleyen uçaklarımızdan faydalandım” ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanı Arakçi, Avrupalıların “snapback” mekanizmasını (otomatik yaptırımların yeniden devreye sokulması) devreye alma ihtimaline ilişkin yaptığı açıklamada, başta Fransa ve İngiltere olmak üzere Avrupa'nın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri olarak bu imkana sahip olduğunu belirtti. Geçtiğimiz cuma günü yapılan toplantıda bu konunun ciddi şekilde gündeme geldiğini söyleyen Arakçi, bu mekanizmanın devreye sokulmasının Avrupa açısından “en büyük stratejik hata” olacağı ve Avrupa’nın İran nükleer dosyasındaki rolünü tamamen sona erdireceği yönünde açık uyarılarda bulunulduğunu aktardı.
Arakçi, Avrupa'nın müzakere sürecinde kalmak istiyorsa —ki bu süreç ekim ayından önce sonuçlanmayabilir— bu türden bir araca başvurmaması gerektiğini vurguladı.
Sözlerine devam eden Arakçi, “Avrupa, snapback mekanizmasını kullanarak İran’ı masada zayıflatabileceğini sanıyor. Aynı şekilde, İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırılarla da müzakere gücümüzü kırabileceğini düşündüler. Bu düşünce tamamen yanlıştır. Ne askeri saldırılar ne de snapback, İran’ın konumunu sarsmaz; aksine Avrupa’yı bu denklemden tamamen çıkarır” dedi.
Arakçi: ABD, nükleer meseleyi daha da karmaşık hale getirdi
Arakçi, İran’ın nükleer dosyasının daha önce barışçıl bir çözüm yolunda ilerlediğini; ancak yaşanan savaş ve dökülen kanla birlikte şartların tamamen değiştiğini ve artık bu konuda geçmişteki gibi kolayca bir uzlaşmaya varmanın mümkün olmadığını dile getirdi.
ABD’nin hatasının nükleer konunun çözümüne katkı sunmak yerine meseleyi daha karmaşık ve zor hale getirdiğini belirten Arakçi, “Bu durum Avrupa için de geçerli. Eğer Avrupa snapback mekanizmasını devreye sokarsa, yalnızca süreci daha da çıkmaza sürükler” dedi.
Bakan, cuma günü yapılan toplantı ve onu takip eden temaslarda Avrupalı taraflara açıkça snapback mekanizmasının İran’a karşı işlemeyeceği, aksine tam tersi etki doğurarak Avrupa’yı çözüm sürecinin dışına iteceğinin iletildiğini belirtti.
Arakçi, bazı Avrupalı yetkililerin de bu uyarıları kabul ettiğini ve kararın olası sonuçlarını daha net görebilmek için ek görüşmeler yapılmasını talep ettiklerini kaydetti.
Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile ilişkiler ve Ajans Başkanı Rafael Grossi’nin Tahran’a ziyaret talebi hakkında yaptığı açıklamada, İran İslam Cumhuriyeti’nin şu aşamada Grossi’yi kabul etmeye yönelik bir planı olmadığını belirtti. Denetçilerin varlığı meselesinin de dikkatle incelenmesi gerektiğini vurgulayan Arakçi, bu durumun İran Meclisi tarafından kabul edilen yasalarla uyumlu olup olmadığının belirlenmesinin ardından gerekli kararın verilebileceğini söyledi.
Arakçi, mevcut koşullar altında bazı nükleer tesislerin tahrip edilmesi nedeniyle denetimlerin yapılmasının, bu zararın boyutuna ilişkin hassas bilgilere erişim anlamına geldiğini ifade etti.
Dışişleri Bakanı, zararların genel anlamda ciddi ve büyük olduğunu belirtti ancak nihai kararın, İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi tarafından iç hukuk çerçevesinde alınması gerektiğini söyledi.
Arakçi: Dışişleri Bakanlığı saldırgan tarafın BM’de tanınması için çalışıyor
Zararların tazminiyle ilgili yürütülen diplomatik girişimlere değinen Arakçi, Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşlerden Sorumlu Yardımcılığına, Birleşmiş Milletler nezdinde saldırgan tarafın tanınması ve zararların tazminine ilişkin süreci takip etme görevinin verildiğini açıkladı.
Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri Yardımcılığının da bu süreçte aktif rol üstlendiğini ifade eden Arakçi, söz konusu birimin hem insani hem de maddi kayıpları belgelemek ve raporlamakla sorumlu olduğunu belirtti.
Bu çalışmaların detaylı belgelendirme ve hukuki süreçlerle ilerlemesi gerektiğini kaydeden Arakçi, bu hususun bugün itibarıyla İran lideri tarafından da özellikle vurgulandığını ifade etti.
Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşler ve Hukuk Daire Başkanlıklarının, Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri Yardımcılığıyla koordineli biçimde çalışacağını belirten Arakçi, kendi bakanlıklarının da üzerine düşeni yapacağını söyledi.
İran’ın politikası komşularla dostane ilişkilerin geliştirilmesidir
Arakçi, İran’ın El-Udeyd Hava Üssü’ne gerçekleştirdiği saldırıyla ilgili yaptığı açıklamada, bu adımın yalnızca ABD tehdidine yönelik bir yanıt olduğunu, komşu Arap ülkelerine karşı herhangi bir mesaj veya düşmanlık amacı taşımadığını söyledi.
Saldırının ardından bazı ülkelerin, özellikle Katar’ın rahatsızlık duyduğunu aktaran Arakçi, bu endişelere cevaben söz konusu operasyonun yalnızca ABD ve üslerine yönelik olduğunu vurguladıklarını ifade etti.
Arakçi, ellerinde, bazı Arap ülkelerinin bilgisi olmadan dahi olsa, ABD üslerinin İsrail’e destek amacıyla kullanıldığını gösteren belgeler bulunduğunu da dile getirdi.
Açıklamasında İran’ın, ABD ile bölge ülkelerini birbirinden ayrı tutma çabasında olduğunu belirten Arakçi, çoğu bölge ülkesinin bu yaklaşımı benimsediğini ve topraklarının İran’a karşı kullanılmasına izin vermeyeceklerini gördüklerini söyledi.
Son olarak, İran’ın dış politikasının başta Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri olmak üzere, Irak ve hatta Mısır ile iyi komşuluk ilişkilerinin güçlendirilmesine dayandığını kaydetti.