Son günlerde ABD Başkanı Donald Trump’ın İran-İsrail savaşı için hızla ateşkes çağrısı yapması, gözlemcilere göre onun kişisel dengesizliğinden ziyade Washington ile Tel Aviv'in yaşadığı derin stratejik çıkmazı gözler önüne seriyor.
Mehrnews'ün analizine göre, İran, ABD’nin nükleer tesislerine yönelik saldırılarına, Katar’daki El Udeyd Üssü’ne düzenlediği misillemeyle karşılık vererek kısa sürede cevap verdi.
Geçmişte İran’ın nükleer faaliyetlerinin durdurulması ve rejim değişikliği gerektiğini savunan Trump, bu gelişmenin ardından söylemini hızla değiştirerek ateşkes ve gerginliğin azaltılması çağrısı yapmaya başladı. Trump, Tel Aviv ve Tahran’ın ateşkese razı olduğunu iddia ederek, bu sürecin İsrail saatiyle 07.00’de başlayacağını öne sürdü.
Ancak İsrail yönetimi, bu süreci farklı hesapladı. Ateşkes öncesi son saatlerde yoğun saldırılar düzenleyerek zafer kazanabileceğini düşündü. İran ise bu saldırılara beklenmedik bir şekilde, Gerçek Vaat 3 Operasyonu kapsamında 6 dalgadan oluşan karşı saldırıyla yanıt verdi. Operasyon ateşkesten iki saat önce başlatıldı ve işgal altındaki bölgelerde şok etkisi yarattı.
Netanyahu hükümeti ateşkes hakkında resmi açıklama yapmazken, rejim içinden ve uluslararası gözlemcilerden gelen yorumlar, savaşın İsrail için büyük bir başarısızlıkla sonuçlandığını ortaya koydu. Eski Savunma Bakanı Lieberman, İran tamamen teslim olmadan ateşkes yapılmasının hata olduğunu dile getirdi. İsrail’de birçok isim, çatışmaların bu şekilde sona ermesinin daha büyük bir savaşı beraberinde getireceği uyarısında bulundu.
Siyonist İsrail’in önde gelen televizyon kanallarından Kanal 12, İran’ın henüz tüm füze kapasitesini kullanmadığını bildirdi. Aşırı sağcı Maliye Bakanı Smotrich de bu sabahın İsrail için oldukça acı geçtiğini kabul etti. Parlamento üyesi Amit Halevi ise İran’ın hâlâ büyük bir füze stoğuna sahip olduğunu ve saldırıların devam edebileceğini belirtti. Maariv gazetesi ise savaş sonrası İran’ın önceki dönemlere göre daha da güçlenerek çıktığını yazdı.
İran-İsrail savaşı, Siyonist rejimin beklediği gibi gelişmedi. Tel Aviv, ilk saldırıda İran’daki sistemi çökertmeyi ve hızlı bir zafer elde etmeyi umuyordu. Ancak İran, sadece 24 saat içinde güçlü bir karşılık verdi. İran şehirlerinde yaşamın olağan akışında devam etmesi, Siyonist çevrelerin öngöremediği bir gelişmeydi. İran halkının dayanıklılığı ve ekonomik sistemin istikrarlı duruşu dikkat çekti.
ABD ve İsrail’in en büyük endişelerinden biri de İran’ın füze kapasitesinin boyutu ve bu füzelerin etkisiydi. Çok katmanlı hava savunma sistemlerinin İran füzelerine karşı etkisiz kalması, savaşın seyrini değiştirdi. ABD basını, İsrail’in hava savunma sistemlerinde mühimmat sıkıntısı yaşadığını bildirdi. Demir Kubbe’yi aşan füzeler, İsrail kamuoyunda panik yarattı. Rejim, operasyonun yol açtığı kayıpları gizlemek için tarihte eşi görülmemiş bir askeri sansür uyguladı.
Tüm bu gelişmeler, İran’ın uzun süreli bir savaşa hazır olduğunu gösterdi. Ancak ABD medyasında çıkan analizler, bu tür bir savaşta İsrail toplumunun ve siyasi liderliğinin dayanıklılığının ciddi şekilde sorgulandığını ortaya koydu. Bu durum Netanyahu’yu zora sokarken, tek çıkış yolunun ABD’nin doğrudan savaşa müdahil olması olduğu yönünde yorumlara yol açtı. Fakat Washington’un, özellikle Yemen’den çekilmesinin ardından, bölgede askerî angajmana sıcak bakmadığı anlaşıldı.
Trump ve çevresinin, İran’ın nükleer tesislerine saldırı ve uranyum zenginleştirmeye son verme baskısıyla Tahran’ı müzakereye zorlayabileceği yönündeki beklentileri boşa çıktı. İran’ın El Udeyd Üssü’ne füze saldırısı sonrası Trump’ın hızla ateşkes çağrısına yönelmesi, bu stratejinin başarısızlığını ortaya koydu.
Savaşın nasıl sona ereceği artık İran’ın elinde. Devrim Rehberi Ayetullah Hamaney’in belirttiği gibi, çatışmayı başlatan Siyonistlerin taktiksel bir hatasıydı; ancak savaşın nihai rotasını belirleyecek olan İran Silahlı Kuvvetleri olacak. Eğer ABD ve İsrail yeni bir stratejik hata yaparsa, İran’ın vereceği yanıt çok daha sert olacak ve savaşın geleceği, Netanyahu ile Trump için ağır sonuçlar doğuracaktır.