Bir Ramazan ayı daha sona eriyor ve İslam dünyası bir kez daha mübarek Ramazan ayının son Cuma gününde bir bütün olarak itiraz sesini yükseltmeye ve eli kanlı rejim İsrail'in işgalci mahiyetini ifşa etmeye hazırlanıyor. Ortadoğu bölgesi ve İslam dünyası yıllardır derin ve köklü bir sorun ve kanser tümörü olan çok uluslu siyonistlerin Müslümanların en kutsal mekanlarından biri olan Beytülmukaddes'i işgal etmesi ve bölgedeki ülkeleri işgal tehdidi ile karşı karşıya bırakması acısını yaşıyor. Gerçekte Ortadoğu krizinin en önemli ve en önemli kökü Filistin meselesi ve katil rejimin Filistin milleti ve işgal ettiği Filistin'in komşu ülkeleri ve özellikle Lübnan ile sürekli savaşına uzandığı söylenebilir. Sahte rejim İsrail şom varlığını 1948 yılında ilan ettiği günden beri bu rejimin Filistin milletine yönelik cinayetleri ve saldırıları aralıksız devam ediyor. Bu süreçte milyonlarca Filistinli evinden yurdundan avare oldu, binlerce Filistinli ise eli kanlı rejim tarafından esir alındı ve yine binlerce Filistinli şehit düştü ve on binlerce Filistinli de siyonist ordunun vahşi saldırılarında yaralandı. Korsan rejim İsrail bu yıllarda sürekli Filistin topraklarını yıkmak ve bu toprakların tarihi mahiyetini, dokusunu ve kimliğini değiştirmekle uğraştı. Filistin, yer yüzünde insan hakları sürekli siyonist İsrail tarafından çiğnenen bir diyardır. Fakat ne var ki eli kanlı rejimin mazlum Filistin milletine yönelik bunca cinayeti ve yarattığı faciaya karşın dünyada insan hakları iddiasında bulunan Batılı devletlerden hiç ses çıkmadığı gibi, katil rejime her türlü askeri ve mali desteği vermekten de çekinmiyorlar. İşgal rejimi İsrail'in baş hamisi Amerika her yıl bütçesinde Tel aviv'e mali yardıma öncelik veriyor. Bu yardım ise mazlum Filistin milletini katletmekte kullanılıyor. Öte yandan korsan İsrail Ortadoğu bölgesinde nükleer silah sahibi olan tek rejim olarak bölgede güvensizlik ve istikrarsızlığın başlıca kaynağını oluşturuyor. Bu rejimin casusluk örgütü Mossad ise faaliyete başladığı günden beri bölgedeki İslam ülkelerinin baş belası olduğu anlaşılıyor. Filistin'in komşuluğunda yer alan Lübnan toprakları ise sürekli siyonist ordunun savaş uçaklarının saldırılarına ve hava sahası ihlallerine maruz kalıyor. Fakat insan hakları ve demokrasi ve uluslararası hukuk iddiasında bulunun Batılı devletler Lübnan'ın milli egemenliğinin ihlal edilmesini eleştirmek ve tepki göstermek yerine Lübnan'da katil siyonistlerin saldırılarına karşı direnişin simgesi olan Hizbullah hareketini terör örgütleri listelerine alıyor. Öte yandan şimdiye kadar bölgede korsan rejimin ve Amerika'nın saldırıları ve sultacı politikalarına karşı direnişin en ön saflarında yer alan Suriye'nin yasal yönetimi ve lideri Beşar Esad iki yılı aşkın bir süredir Batı ve bölgedeki Arap rejimleri ve Türkiye'nin desteklediği terör örgütlerine karşı amansız bir mücadele sürdürüyor. Gerçekte Lübnan Hizbullah hareketi ve Suriye'nin durumu, Batı desteğinde Filistin topraklarını işgal eden ve bir kanser tümörü gibi bölgeye kök salan ve bölge milletlerini barış ve huzurdan mahrum bırakan siyonistlerin işgalciliğinin devamı sayılır. Bölgede irticai Arap rejimlerin liderlerinin Batı'nın politikalarını izlemesi ise, görecede Filistin milletinin dostu gözüken ülkelerin reva gördüğü bir başka zulümdür. Yıllardır bölgenin Arap hükümdarlarını petrol dolarları uyutmuştur, öyle ki bunlar dost ve düşmanı bir birinden ayırt etme yeteneğini kaybetmiştir. İrticai Arap rejimlerinin hükümdarları siyonist İsrail'i kendi haline bırakmış ve uluslararası camianın da suskunluğu sayesinde her türlü zulmü reva görmesine göz yummuşken, aynı rejimler Suriye'de Beşar Esad'ın yasal yönetimini devirmek için elinden geleni yapmaktadır. Bu şartlarda bölgenin Müslüman milletleri mazlum Filistin milletinin haklarını geri alabilmek için devlet adamlarının önüne geçmiş bulunuyor. Bu milletler dünya Kudüs günü düzenlenen muhteşem yürüyüşlerde siyonist rejim ve Batılı hamilerinin cinayetlerini protesto ediyor. Filistin toprakları işgal edildikten sonra mazlum Filistin milletini destekleme ve dünya Müslümanları ve mustazaflarının gücünü sergileme bağlamında İslam inkılabının önderi ve İslam Cumhuriyeti nizamının kurucusu İmam Humeyni (ra) Ağustos 1970'te mübarek Ramazan ayının son Cuma gününü dünya Kudüs günü ilan etti ve böylece dünya Müslümanlarına Filistin milleti ile dayanışmasını ilan etme fırsatını sağladı. Dünya Kudüs günü etkinlikleri son 30 küsur yılda her yıl bir önceki yıla nazaran daha da muhteşem bir şekilde düzenlenmiştir. İmam Humeyni (ra) dünya Kudüs gününü ilan ederek İslam dünyasının en önemli meselesinin Filistin meselesi olduğunu ortaya koydu. İmam bu konuda şu beyanatta bulundu: Kudüs günü evrensel bir gündür. Bu gün sadece Kudüs'e özgü değildir. Bu gün mustazafların müstekbirlerle mücadele günüdür, Amerika ve başkalarının zulmü altında olan milletlerin mücadele günüdür. Bu günde mustazafların müstekbirlere karşı silahlanması gerekir. Kudüs günü, mustazaf milletlerin kaderinin belirlenmesi gereken gündür. Mustazaf milletler müstekbirlere karşı varlığını ilan etmelidir. Bu günde herkes çaba harcamalı, Kudüs'ü kurtarmak için mücadele etmeli ve Lübnanlı kardeşlerimizi bu baskılardan kurtarmalıyız. Bu gün tüm mustazafları müstekbirlerin pençesinden kurtarmalıyız. Bu gün, Müslümanların toplumu varlığını sergilemesi gereken gündür

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.