BAE ve Bahreyn zaten hep o cephedeydi ve Siyonist rejimle ilişkileri zaten devam ediyordu; bu ülkelerin spor, bilimsel ve medya heyetleri Telaviv ile karşılıklı ziyaretler gerçekleştiriyordu. Bugün yapılan ise sadece bunu aşikar etmek oldu.
Qodsna'nın haberine göre Hüseyin Ruyveran, BAE ve Bahreyn'in böyle bir zamanda Siyonist rejim ile ilişkileri normalleştirmesinin nedeniyle ilgili olarak şunları söyledi: Abu Dabi ve Manama'nın Telaviv ile olan ilişkilerini aşikar etmesinin temel nedeni Amerika başkanının seçimle ve Siyonist rejim başbakanının ise iç meselelerle ilgili ihtiyaçlarını karşılamaktır. Trump, başkanlık seçimlerinde rakiplerinden oldukça geride. Netanyahu ise iki aydan fazladır iç karışıklıklarla karşı karşıya.
Trump, "Batı Asya'da Amerikan siyasetinin başarıları kendini gösteriyor" demek isterken Netanyahu da, Siyonistlere "Bakın ben sizin için daha güvenli bir alan oluşturmaya çalışıyorum, dolayısıyla şu itirazlarınızdan vazgeçin, böyle konular var" demek istiyor.
Ruyveran, Batı Asya'daki değişikliklere işaret ederek şöyle konuştu: Çok daha önemli olan konu şudur ki; Amerika dünya çapındaki rekabette Çin'den dolayı ciddi bir tedirginlik yaşıyor. Zira Çin, hızlı bir şekilde ilerleme kaydederken Amerika ise çift rakamlı bir durgunlukla karşı karşıya kalmıştır. Bundan dolayı Washington, Çin üzerinde yoğunlaşmak ve önceliğini bu ülkeyle mücadeleye vermek istiyor. Dolayısıyla Beyaz Saray artık Siyonist rejimin Amerika'nın desteğine ihtiyaç duymadan kendi ayakları üzerinde durmasını istiyor. İşte bu yüzden rejimin bölgedeki yerini böylesine değiştiriyor ve Siyonist rejime böylesi derin bir cephe hazırlıyor ki; rahatça kendi önceliğiyle yani Çin'le ilgilenebilsin.İranlı ünlü analist Batı Asya'da bir güç dengesi beklentisiyle ilgili olarak da şunları söyledi: Direniş Cephesi, Siyonist rejim ile bir caydırıcılık denklemi kurdu. Caydırıcılık denklemi İran ve Lübnan gibi bazı yerlerde tamamlandı ve bazı yerlerde de tamamlanmak üzere. Mesela Suriye, Irak ve Yemen. Burada söylememiz gerekir ki bu denklem hiçbir şekilde değişikliğe uğramadı. Yani ne BAE ve ne de Bahreyn Direniş Cephesindeydi ve ne de bu anlaşmayla (Telaviv'le ilişkileri normalleştirme anlaşması) yer değiştirip o tarafa geçti. Onlar zaten önceden beri Amerika ve Siyonist rejim tarafındaydılar.
Gerçekte BAE ve Bahreyn'in yaptığı şey ilişkilerini açıklamaktı saf değiştirmek değil. Zira bazıları saf değiştirme olarak değerlendiriyorlar oysa ki böyle birşey olmadı. BAE ve Bahreyn o taraftaydılar ve Siyonist rejimle ilişkileri vardı ve Telaviv"le spor, bilim ve medya gibi alanlarda irtibatları vardı ve şuanda gerçekleşen şey sadece bunu açıklamak oldu.
Analist BAE ve Bahreyn'in Siyonist rejimle ilişkileri normalleştirmesinin Filistin'deki gelişmelere etkisine dair de şunları ifade etti: Bazıları Filistin'i yalandan desteklediler, onlar münafıkça davrandılar ve düşmanın unsurlarıydılar, Filistinin destekçileri safından çıkmaları Filistin direnişinin daha fazla kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini hissetmesine sebep oldu. Münafıkların düşmana doğru hareket etmesi büyük ölçüde toplulukların durumunu netleştirdi. Müslüman toplumlar önceden bazı Arap ülkelerin Filistin'i desteklediğini zannediyorlardı.
İran, onların münafık olduğunu hep dile getirdi ama mezkur topluluklar buna inanmadı. Ancak mevcut şartlarda artık bunu kabul ettiler. Zira BAE ve Bahreyn başta olmak üzere Arap devletleri ve milletleri arasında ciddi ayrılıklar meydana geldiğini düşünüyorum. Bahreyn halkının birkaç gün önce Tel Aviv ile ilişkileri normalleştirme adımına karşı gerçekleştirdiği protesto eylemi halk ve hükümet arasındaki ihtilafı gösteriyor.
Ruyveran, Siyonistlerin Filistin ile yaptığı anlaşmaya sadık kalmayışını göz önünde bulundurarak, siz Tel Aviv'in ilişkileri normalleştirme anlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? sorusuna şöyle cevap verdi: Beyrut ve Ramallah arasında birçok siyasi grup liderinin katılımıyla gerçekleştirilen online oturumun ardından Filistinliler arasında direniş cephesi oluşturma konusunda fikir birliği oluştu. Bu oturum, Filistin toplumunda birbirlerine karşı olan boşlukları büyük ölçüde doldurdu.
Hüseyin Ruyveran Tesnim'le yaptığı röportajın devamında şunları söyledi: Filistin'de iki hareket söz konusu, biri uzlaşma hareketi bir diğeri ise Direniş hareketi. Maalesef bu iki hareket hep birbirlerinin gücünü yok etti, ancak mevcut durumda bu iki hareket Direniş süreci hakkında ortak bir karara vardılar. Bazıları siyasi açıdan bazıları da askeri açıdan olmak üzere direniş hakkında ittifak ettiler. Bu durum Filistin toplumunda küçük bir vahdet yarattı ve bu küçük vahdet BAE ve Bahreyn'in adımları ve Filistin'in karşısında oluşlarıyla mücadele için eksiksiz bir ortam hazırladı. Şu an Filistin toplumu daha iyi şartlarda, daha birlik içinde ve daha çok inançla Direnişte yerlerini aldılar ve bu durum gelecekte düşman için pahalıya mal olabilir.
kudusgunu.com