Muhammed El Hindi, zafer ve özgürlük sağlanıncaya kadar direnişin süreceğini vurgulayarak, direnişin silahlarının geleceğinin Filistin devletinin kurulmasından sonra ve iç mutabakata göre belirleneceğini açıkladı.
El Hindi ayrıca Gazze’deki ateşkesin sahadaki gerçeklerinin Trump’ın “kalıcı barış” söylemleriyle çeliştiğini ifade etti.
Qodsna’nın haberine göre, Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreter Yardımcısı Muhammed el-Hindi, Gazze’deki ateşkes süreci ve bu bölge için hazırlanan planlar, özellikle de Washington’un BM Güvenlik Konseyi’ne Gazze’de uluslararası bir güç oluşturulmasına ilişkin sunduğu karar taslağı hakkında yaptığı açıklamada, Amerikan taslağının tamamen muğlak bazı maddeler içerdiğini ve bu maddelerin ABD ve İsrail tarafından farklı şekillerde yorumlanmasına açık olduğunu belirtti. El-Hindi, bu nedenle Filistinlilerin bu taslağı kabul etmesinin “boş bir çek” vermek anlamına geleceğini söyledi.
Muhammed el-Hindi, Arabi21 haber sitesine yaptığı açıklamada, Gazze’ye konuşlandırılması önerilen uluslararası gücün, Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Geçici Gücü (UNIFIL) benzeri bir gözlem gücü olacağını belirtti. Bu güçlerin yetkileri ve Gazze’de kalış süresi Güvenlik Konseyi tarafından belirlenecek ve söz konusu konsey, bu güçlerin asli referansı olacaktır.
ABD’nin barış planı, Filistin’in iç işlerine dış müdahalenin önünü açıyor
Washington’un sunduğu karar taslağına göre, Gazze’deki uluslararası gücün görevinin direnişin silahsızlandırılması, yardımların koordinasyonu ve “Barış Konseyi” adı verilen geçici bir yönetim yapısının oluşturulması olduğu dikkate alındığında, Muhammed el-Hindi şu değerlendirmede bulundu: Bu şartlar, Filistinlilerin iç işlerine dış müdahaleyi beraberinde getiriyor. Ayrıca siyonist rejimin bu güçlere katılacak ülkeler üzerinde veto hakkı olmamalıdır ve uluslararası güçlerin yetkileri, sözde Barış Konseyi tarafından değil, Güvenlik Konseyi tarafından belirlenmelidir. Aksi halde bu güç, Filistin halkına dayatılmış bir kuvvet niteliği taşıyacaktır.
El Hindi, bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan ve Gazze’nin yönetimine ilişkin belirsiz bir tablo ortadayken, direnişin silahsızlandırılmasına yönelik komplolara ilişkin olarak şu açıklamayı yaptı: Bağımsızlık mücadelesi aşamasında direnişin silahsızlandırılmasına yönelik her plan başarısızlığa mahkumdur; çünkü direnişin silahsızlandırılması, Siyonist düşmanın stratejik çıkarlarına hizmet eder ve Filistin davasını ulusal hakların ve özgürlük mücadelesinin konusu olmaktan çıkararak salt insani ve yardım odaklı bir meseleye dönüştürür.
İslami Cihad Hareketi yetkilisi şu vurguyu yaptı: Biz hâlâ ulusal kurtuluş aşamasındayız. Topraklarımız düşman tarafından işgal altında bulunuyor ve işgalciler vahşi saldırılarını sürdürmeye devam ediyor. Dolayısıyla direnişin silahsızlandırılması fitne niteliği taşır ve fitne çıkarmak, katliamdan bile daha kötüdür. Ayrıca direnişin silahları Filistin halkına aittir ve hiçbir taraf bu konuda tek başına karar verme hakkına sahip değildir.
Gazze Şeridi’nde her türlü yabancı işgali reddediyoruz
Muhammed el-Hindi şöyle devam etti: Bildiğim kadarıyla Filistinli grupların çoğu, ortak ya da ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda silahların geleceğinin, Filistin devleti kurulduktan sonra iç mutabakatlara göre belirleneceğini ifade etmişlerdir.
İslami Cihad Hareketi Genel Sekreter Yardımcısı, yabancı askeri güçlerin Gazze içinde bulunmasının Filistinliler açısından kabul edilip edilmeyeceği sorusuna şu yanıtı verdi: Sınırda uluslararası bir gözlem gücünün bulunmasında bir sorun görmüyoruz, ancak Gazze Şeridi’nde her türlü yabancı işgali reddediyoruz. Siyonistlerin yıkıcı uygulamalarını tekrar etmeye yeltenebilecek güçleri asla kabul etmeyiz.
El Hindi, İsrail rejiminin Gazze ateşkesini defalarca ihlal ettiği dikkate alındığında, bu anlaşmanın başarıya ulaşma ihtimalinin olup olmadığı ve uygulanmasına ilişkin verilen güvencelerin nerede olduğuna dair soruya şu cevabı verdi: Gazze’de ateşkes mekanizması çeşitli nedenlerle başarısız olmuştur.
El-Hindi şu ifadeleri kullandı: Birincisi, etkili bir uluslararası denetim mekanizması bulunmuyor. İkincisi, bölgesel arabulucular, İsrail’e gerçek yükümlülükler dayatamıyor ve onu anlaşma hükümlerine uymaya zorlayamıyor. Üçüncüsü, CMCC adıyla bilinen ve işgal altındaki Filistin’in güneyindeki Kiryat Gat bölgesinde bulunan Amerikan denetim heyeti tamamen İsrail’in tutumunu benimseyerek daha en başından hem hukuken hem de ahlaken meşruiyetini yitirmiştir; zira ateşkesin başlamasından sonra İsrail rejiminin ateşkesi defalarca ihlal etmesini ve yüzlerce Filistinli sivili katletmesini “İsrail’in kendini savunması” şeklinde gerekçelendirmektedir.
Trump’ın “kalıcı anlaşma” söylemleri ile sahadaki gerçeklikler arasında büyük bir uçurum var
Filistin direnişi lideri sözlerine şöyle devam etti: Dolayısıyla ABD denetim heyeti, işgalcilerin gerçekleştirdiği her türlü saldırıyı veya gerilimi tırmandıran eylemi örtbas ediyor. Aynı zamanda geçiş noktalarının açılması, yardımların akışı, enkaz kaldırma, ilaç ve ekipman girişine ilişkin anlaşma maddelerine uymamalarını da görmezden geliyor. Bu nedenle Trump’ın “kalıcı anlaşma” söylemleri ile sahadaki gerçeklikler arasında büyük bir uçurum bulunuyor.
El Hindi, ateşkesin ikinci aşamasına geçiş düzenlemeleri ve arabulucuların bu yönde son dönemde herhangi bir resmi ve ciddi girişimde bulunup bulunmadığına ilişkin olarak şu açıklamayı yaptı: İkinci aşama, bu anlaşmanın en önemli bölümüdür. Çünkü temel meseleleri içerir; İsrail’in geri çekilmesi, silah konusu, yeniden imar ve Filistin için siyasi ufkun açılması.
ABD’nin taslağı tamamen Siyonistlerin talepleri doğrultusunda
Muhammed el-Hindi şu değerlendirmeyi yaptı: Siyonist rejimin, özellikle bu kritik aşamada, ABD’nin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu karar tasarısına uygun şekilde kendi bakış açısını dayatmak istediği açıkça görülüyor. Söz konusu taslakta kriterlerin ve net mekanizmaların olmaması, İsrail’e ikinci aşamaya ilişkin her türlü tartışmayı kendi çıkarlarına göre yorumlama imkanı tanıyor.
İslami Cihad yetkilisi şunu da ekledi: Ayrıca ABD’nin karar taslağı, Filistin meselesini yalnızca insani bir konuya indirgemeye çalışıyor. Bunun yanı sıra “Filistin Yönetimi’nin reformları”na yapılan sürekli vurgu, bu yönetimin söz konusu aşamada rol oynayabilmesini hâlâ ABD ve İsrail’in değerlendirme ve onayına bağlı kılıyor; Filistin’in iç kriterlerine değil.
Batı Şeria, Filistin ile İsrail arasındaki çatışmada en zorlu karşılaşma alanıdır.
El Hindi, Batı Şeria’daki gelişmeler ve ilhak yönündeki artan hareketliliğe paralel olarak siyonistlerin bölgeye yönelik yoğun saldırılarının tırmandırılması hakkında şunları söyledi: Batı Şeria, Filistin–İsrail çatışmasında en zor mücadele alanıdır. Bölge, mümkün olan en geniş toprak parçası üzerinde kontrol sağlama ve en fazla Filistinliyi buradan sürme amacı güden gerçek bir savaşın sahnesidir.
İslami Cihad Hareketi Genel Sekreter yardımcısı şunları ekledi: İşgalci rejimin Gazze Şeridi’ne karşı işlediği vahşi saldırılar ve suçlar, Batı Şeria’daki devam eden savaşı gölgede bırakmış ve dikkatleri ondan uzaklaştırmıştır. Şimdi Gazze’deki ateşkesin hemen ardından Batı Şeria’da yaşanan olaylar daha belirgin hale geliyor ve yakında daha fazla gerçeklik ortaya çıkacaktır.
Muhammed el-Hindi, Filistinlilerin nerede olurlarsa olsunlar tek bir millet olduğunu ve ortak bir dava etrafında birleştiklerini söyledi. Direniş grupları olarak on aydan fazla bir süre önce, Gazze Şeridi’ni yönetmek üzere teknokrat bir komite kurulması önerisini kabul ettiklerini belirtti. Bu komite, Ramallah’taki Filistin Yönetimi başkanının kararıyla kurulacak ve idari ve yasal yetkileri Ramallah hükümetine ait olacaktır.
El-Hindi, Filistin Yönetimi’ne yönelik eleştirisinde şöyle konuştu: Sorun sadece iç bir Filistin meselesi değildir; asıl temel sorun, Filistin Yönetimi’ni rehin alan ve her türlü Filistin uzlaşmasını veto eden siyonist rejimdir. Rejim aynı zamanda Filistin Yönetimi’nin Gazze’ye, teknokrat komiteye bakanları aracılığıyla bile sembolik bir dönüşünü engelliyor.
Direniş lideri, siyonist rejimin “ne Hamas ne Fetih” tutumunun Filistin Yönetimi için açık bir mesaj olması gerektiğini, Yönetim’in tutumunu değiştirerek siyonistlerle iş birliğini bırakması gerektiğini vurguladı ve birincil önceliklerinin siyonist rejimin Gazze Şeridi’ne karşı yürüttüğü soykırım savaşını durdurmak ve Batı Şeria ile Kudüs’teki saldırılara karşı koymak olduğunu kaydetti.
El-Hindi, bunun tüm grupların imzaladığı önceki anlaşmalar temelinde Filistinlilerin saflarının birleştirilmesini gerektirdiğini ve bunun, üzerinde mutabık kalınan esaslara göre Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yeniden inşasını kapsayacağını söyledi.
Direniş, zafer ve özgürlüğe ulaşana kadar devam ededecek
El Hindi, Hamas ve İslami Cihad da dâhil Filistin direniş gruplarının geleceğine ilişkin olarak, bu geleceğin iki temel unsur tarafından belirleneceğini kaydetti: Birincisi, Filistin halkının direnişe duyduğu ihtiyaç. Toprağımız işgal altında, düşmanın saldırıları aralıksız sürüyor ve karşı koyma ve direnişten başka bir caydırıcı unsur yok. İçinde bulunulan aşama son derece zorlu; neredeyse herkes Filistin halkını yalnız bırakmış durumda ve onlar tek başlarına savaşıyorlar. Buna rağmen Filistinliler tarihlerindeki pek çok zorlu dönemi aştılar ve Allah’ın izniyle bu aşamanın da üstesinden gelecekler.
İslami Cihad Hareketi Genel Sekreter Yardımcısı, direnişin geleceğini belirleyecek ikinci unsurun ise Filistin halkına sunulan alternatif, yani mevcut siyasi ufuk olduğunu vurguladı. Oslo sürecinden bu yana —1987 intifadası sırasında halkın direnişini bertaraf etmek üzere tasarlanan ve herkes tarafından övülen— Filistin devleti, ekonomik refah ve “Doğu’nun Singapur’u” vaatlerinin duyulduğunu, fakat gerçekte bunların yerine felaketler geldiğini hatırlattı.
Muhammed el-Hindi sözlerini şöyle tamamladı: Direnişin ve Filistin halkının geleceği birdir; Allah’ın zafer vaadi gerçekleşene dek direnişe devam edeceğiz; zafer ve onur yalnızca direniştedir.
www.kudusgunu.com