Middle East Eye’da yayımlanan makalesinde yazar Şahid Taha, Batı Şeria’daki Filistinlilerin her geçen gün artan baskılar, yerleşimci saldırıları ve İsrail’in askeri operasyonları altında yaşam mücadelesi verdiğini anlattı.
YDH'nin haberine göre, Taha, Batı Şeria’daki durumun Gazze’deki yıkımla kıyaslanamayacak olsa da, halkın hayatını giderek dayanılmaz hale getirdiğini belirtti. Son haftalarda İsrail’in “E1” yerleşim projesini ilerlettiğini vurgulayan yazar, bu planın Batı Şeria’yı fiilen ikiye bölerek bağımsız Filistin devleti hayalini ortadan kaldırma amacı taşıdığını ifade etti.
Taha, İsrail ordusunun baskınlarını, tutuklamalarını ve günlük saldırılarını yoğunlaştırdığını; Yahudi yerleşimcilerin ise Filistin köylerine yönelik şiddet eylemlerine devam ettiğini yazdı. Yerleşimcilerin zeytinlikleri yaktığını, ağaçları söktüğünü ve ailelere evlerinde veya yollarda saldırdığını belirtti.
Yazar, sessiz kalmanın Gazze halkına ihanet anlamına gelmediğini, yaşanan acıların kayda geçirilmesi gerektiğini vurguladı. “Konuşmak zordur ama zorunludur. Sözcüklerim sadece yaşadığımız zalim gerçeğin küçük parçalarını yansıtsa da, bu gerçeklerin unutulmaması gerekir. Yazmak, silinmeye karşı bir direniş biçimidir.” ifadelerini kullandı.
Tulkerim’e dönüş ve yaşanan zorluklar
Batı Şeria’da doğup büyüdüğünü ve yıllarca UNRWA’da görev yaptığını belirten Taha, geçen yıl İngiltere’de bulunduğu dönemde Tulkerim’den gelen yıkım haberlerinin kendisini derinden etkilediğini anlattı. İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in, kenti “Gazze gibi yerle bir etme” yönündeki tehditlerini hatırlattı.
Tulkerim’e dönerken karşılaştığı kontrol noktalarının yolculuğu dört saatten fazla uzattığını söyleyen yazar, geçişin tamamen askerlerin ruh haline bağlı olduğunu ifade etti. “Yolculuğun süresi, askerlerin o günkü keyfine, sabrına ve insafına göre değişiyordu.” dedi. Askerlerin kimlik ve telefon kontrolü yaptığını, silahlarını insanların yüzüne doğrulttuğunu, genç erkekleri ayakkabılarını çıkarmaya zorlayıp aşağılayıcı aramalardan geçirdiklerini anlattı. “Dakikalarca süren bu küçük düşürücü sorgulamalardan sonra hiçbir şey bulamadılar ve bizi serbest bıraktılar.” diye yazdı.
Kuşatma altındaki Tulkerim
Kente vardığında ilk olarak Nur Şems mülteci kampına girdiğini belirten Taha, gördüğü yıkımın büyüklüğünden dehşete kapıldığını söyledi. Ertesi gün düzenlenen askeri baskında dört Filistinlinin öldürüldüğünü, çocuklar ve yaşlıların evlerinde hedef alındığını aktardı. Dronların sürekli gökyüzünde dolaştığını, silah ve gaz seslerinin günlük yaşamın parçası haline geldiğini kaydetti. “Camdan dışarı bakmak bile artık tehlikeli bir davranıştı.” dedi.
Bir gencin askerler tarafından elleri bağlanarak yere diz çöktürüldüğünü, başının askerlerin ayakları altında ezildiğini ve hakarete uğradığını anlattı. Başka bir gencin ise yalnızca askerlere bakması nedeniyle cezalandırıldığını ekledi.
Evlerin ve tarım alanlarının tahribi
Taha, İsrail askerlerinin Tulkerim’de evleri işgal ettiğini, aileleri dışarı çıkardığını ve eşyaları tahrip ettiğini yazdı. “Evlerin duvarlarına zarar verilmiş, mobilyalar kirletilmiş, sigara izleriyle yakılmış, çöpler dağıtılmış, fotoğraflar ve hatıra eşyaları yakılmıştı.” ifadelerini kullandı.
Tarım alanlarının da uyarı yapılmadan yok edildiğini belirten Taha, bir çiftçinin “Askerler bahçeme girip fidelerimi yok etti. Sadece fidelerin değeri 1,5 milyon şekeldi.” sözlerine yer verdi. Başka bir çiftçi ise “İsrailliler arazilere yüzlerce yaban domuzu saldı; ürünleri yiyorlar, hastalık yayıyorlar, toprağı tahrip ediyorlar.” dedi.
Sağlık sisteminde çöküş
Thabet Thabet Hastanesi’nde doktorlarla görüşen Taha, 42 yaşındaki bir hekimin, “Diyaliz ve böbrek nakli bekleyen hastalar büyük sıkıntı içinde. Hayat kurtarıcı ilaçlar haftalardır temin edilemiyor.” dediğini aktardı. 26 yaşındaki bir başka doktor da felç ve kalp krizi hastalarının çoğunun, ekipman yetersizliği ve Nablus’a geç transfer nedeniyle kurtarılamadığını söyledi.
Taha, beyin kanaması hastalarının “ölüme terk edildiğini” ve İsrail’in tıbbi malzemelerin girişini engellediğini belirterek, Batı Şeria’daki hastanelerin ölümcül bir kriz içinde olduğunu ifade etti.
Cenin’deki insani tablo
Cenin mülteci kampında da ailelerin ağır baskılar altında yaşadığını yazan Taha, askerlerin bir evin çatısındaki çocuklara silah doğrulttuğunu, iki genci dövüp bir hafta boyunca gözaltında tuttuğunu aktardı. Ailenin evinde su ve tuvalet kullanımının bile engellendiğini, 13 yaşındaki diyabet hastası bir çocuğun ilaç alabilmek için askerlerin önünde eğilmek zorunda kaldığını anlattı.
Bir başka tanığın sözlerine göre, erkekler çıplak bırakılarak silah zoruyla yürütülüyor, kadın ve çocuklar da aynı muameleye maruz kalıyordu. Bu olayların, aileler üzerinde kalıcı travmalar bıraktığı vurgulandı.
Yavaş ölüm ve süren işgal
Taha, Batı Şeria’daki yaşamı “yavaş ama kesintisiz bir ölüm süreci” olarak tanımladı. “Camdan dışarı bakmak bile bir lüks haline geldi. Askerlerin varlığı artık normal sayılıyor.” dedi. Tulkerim, Cenin ve Tubas’ta ev yıkımlarının, gece baskınlarının ve şiddetin Ramazan ve bayram dönemlerinde bile durmadığını aktardı.
Yazar, “Biz sadece onurlu bir yaşam istiyoruz. Sürekli korkutulmadan, tehdit edilmeden yaşamak istiyoruz. Sırf var olduğumuz için cezalandırılmak istemiyoruz.” ifadelerini kullandı.
Gazze’deki soykırımın devam ettiğini hatırlatan Taha, “Batı Şeria’da ölüm daha yavaş ilerliyor ama aynı sistematik yok etme politikasının bir parçası. Gazze’nin acısını anlatmak, buradaki felaketi küçültmez; aksine aynı soykırımın farklı yüzlerini ortaya koyar.” dedi.