ŞEYH NAİM KASIM: DİRENİŞ BİLİNÇLİ BİR HALK İRADESİDİR

img
ŞEYH NAİM KASIM: DİRENİŞ BİLİNÇLİ BİR HALK İRADESİDİR

Şeyh Naim Kasım, siyonist İsrail'in işgal politikalarını ve ABD’nin bölgedeki etkisini sert sözlerle eleştirirken, direnişin Lübnan halkı için onur ve özgürlüğün anahtarı olduğunu dile getirdi.

YDH'nin haberine göre, Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, Direniş ve Kurtuluş Günü dolayısıyla yaptığı kapsamlı açıklamada, Lübnan’daki direniş hareketinin sadece askeri bir seçenek değil, aynı zamanda ulusal kimliğin temel unsurlarından biri olduğunu vurguladı. Kasım, İsrail'in işgal politikalarını ve ABD’nin bölgedeki etkisini sert sözlerle eleştirirken, direnişin Lübnan halkı için onur ve özgürlüğün anahtarı olduğunu dile getirdi.

Direniş, zayıflıktan güce geçişin adı oldu

Kasım’a göre direniş, Lübnan'ı zayıf ve savunmasız bir ülke konumundan çıkararak güçlü ve caydırıcı bir aktöre dönüştürdü. Bu dönüşümün en açık göstergesi ise İsrail’in artık Lübnan’a nüfuz edememesi ve ülke üzerinde eskisi gibi hâkimiyet kuramaması. Direniş, İsrail’in yayılmacı hesaplarını boşa çıkararak alternatifin olmadığını da göstermiş oldu.

2000 yılında elde edilen zaferin, işgal altındaki Filistin’de de ciddi bir kırılma yarattığını belirten Kasım, bu tarihten itibaren silahlı direnişin yeni bir ivme kazandığını ve İsrail’i şaşırtan gelişmelere yol açtığını ifade etti.

Zaferin öyküsü: Direniş halkından ilham veren örnekler

Şeyh Kasım konuşmasında, direnişi yalnızca askeri başarılarla değil, halkın direniş ruhuyla birlikte değerlendirdi. Direnişin gerçek kahramanlarının halkın içinden çıktığını belirten Kasım, iki çocuğuna tek başına bakan, kocasını kaybeden ve çağrı cihazının patlaması sonucu görme yetisini yitiren bir kadının hikâyesini anlattı. Tüm bu zorluklara rağmen cesaretle konuşan kadının daha fazlasını feda etmeye hazır olduğunu vurgulayan Kasım, onu “toplumun öncü kadınlarından biri” olarak tanımladı.

Kasım ayrıca, İsrail saldırılarında bir gözünü ve bazı parmaklarını kaybeden 11 yaşındaki Hadi’nin hikâyesine de değindi. Hadi’nin de aynı cesaret ve kararlılıkla direniş yoluna bağlı kaldığını, yoluna devam edeceğini dile getirdiğini aktardı.

Bu örnekler üzerinden, Lübnan halkının sarsılmaz inancına ve fedakârlık anlayışına işaret eden Kasım, İsrail’e karşı çıplak elleriyle direnen, çocuklarını izzetli bireyler olarak yetiştiren bu halkın asla boyun eğmeyeceğini ve zilleti kabul etmeyeceğini söyledi. Bu karakterde bir halkın, başarıya ulaşmasının kaçınılmaz olduğunu ifade etti.

Ordunun yetersizliği, direnişi zorunlu kıldı

Şeyh Naim Kasım, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin ve Lübnan’a yönelik tekrar eden saldırılarının, ülkede direnişin ortaya çıkmasının temel nedenleri arasında olduğunu belirtti. Lübnan ordusunun İsrail’le doğrudan mücadele edememesi ve uluslararası sistemin İsrail’e sağladığı destek göz önüne alındığında, direnişin bir tercih değil zorunluluk haline geldiğini vurguladı.

Bu direnişin sadece dışsal bir tepki değil, işgal ve aşağılanmaya karşı Lübnan halkının gösterdiği onurlu duruşun ürünü olduğunu ifade eden Kasım, Filistin direnişinin bölgesel düzeyde etkili hale gelmesinde Lübnan’daki milli ve İslami güçlerin katkısının büyük olduğunu belirtti.

Emel Hareketi’nden Güney Lübnan Ordusu’na: Direnişin tarihsel zemini

Direnişin köklü geçmişine de değinen Kasım, 1970’li yıllarda İmam Musa Sadr’ın direnişin manevi lideri olduğunu ve 1974’te Emel Hareketi’nin kuruluşunun bu sürecin önemli bir dönüm noktası olduğunu hatırlattı.

1978’de İsrail’in başlattığı Litani Operasyonu sonucunda Lübnan’ın güney topraklarının bir bölümünün işgal edildiğini anımsatan Kasım, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 425 sayılı kararıyla İsrail’in çekilmesinin talep edildiğini ifade etti.

Kasım, 1979’da İsrail’in desteğiyle kurulan “Özgür Lübnan Devleti” adlı yapının, daha sonra “Güney Lübnan Ordusu”na dönüşerek Lübnan’ın güneyinde İsrail yerleşimlerine alan açmayı hedeflediğini söyledi.

1982 işgali ve direnişin yeni evresi

1982 yılında İsrail’in Beyrut’a kadar ilerleyen büyük çaplı işgaliyle yeni bir sürecin başladığını kaydeden Şeyh Kasım, bu saldırının temel hedefinin Filistin Kurtuluş Örgütü’nü Lübnan’dan tamamen çıkarmak olduğunu; ancak bu hedefin ancak kısmen gerçekleştiğini söyledi. FKÖ unsurları Tunus’a çekilse de İsrail işgali sona ermedi.

Bu süreçte İsrail’in Lübnan’a 17 Mayıs 1983’te dayattığı aşağılayıcı anlaşma, halkın direnişi ve Suriye’nin o dönemki desteğiyle uygulanamadı. Böylece, Lübnan halkının kolektif mücadelesiyle direniş çizgisi güçlenerek bugünkü yapısını kazandı.

Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, yaptığı değerlendirmede Hizbullah’ın 1982 yılında halkın yoğun desteğiyle şekillenmeye başladığını, kuruluşunun hemen ardından Güney Lübnan başta olmak üzere çeşitli bölgelerde diğer direniş yapılarıyla birlikte aralıksız ve çok boyutlu operasyonlara imza attığını ifade etti.

Bu direniş hamlelerinin, 1985 yılında İsrail’in Lübnan’ın önemli bir bölümünden geri çekilmesine neden olduğunu kaydeden Şeyh Kasım, buna rağmen İsrail’in hâlen Güney Lübnan’da yaklaşık 1.100 kilometrekarelik bir sınır hattını işgal altında tutmayı sürdürdüğüne dikkat çekti. Söz konusu bölgenin, Güney Lübnan’ın yarısından fazlasına ve ülkenin toplam yüzölçümünün yaklaşık %11’ine tekabül ettiğini belirtti.

O dönemde, sınırlı imkânlara rağmen sürdürülen direniş faaliyetlerinin kararlılıkla devam ettiğini vurgulayan Şeyh Kasım, bazı kesimlerin bu süreçte karamsarlık yayarak yalnızca diplomatik çözümlere odaklandığını, ancak sahadaki gelişmelerin direnişin haklılığını ve başarısını açıkça ortaya koyduğunu söyledi.

İsrail’in askeri operasyonlara ve Güney Lübnan Ordusu’nun desteğine rağmen bölgede kalıcı bir varlık oluşturamadığını belirten Kasım, 2000 yılına gelinirken İsrail siyasi arenasında yaşanan gelişmelere de işaret etti. Dönemin başbakan adayları Ehud Barak ve Benyamin Netanyahu arasındaki çekişmenin merkezinde Güney Lübnan’dan çekilme konusunun yer aldığını aktardı.

Bu süreçte Tel Aviv’in, Lübnan ve Suriye ile bir uzlaşma sağlamaya çalıştığını ancak Suriye’nin işgali meşru kılacak her türlü anlaşmayı kesin bir dille reddettiğini hatırlattı.

İsrail’in çekilmesi: Direnişin ve halkın iradesiyle gelen zafer

Kasım, nihayet 24 Mayıs 2000 tarihinde İsrail güçlerinin Güney Lübnan’dan çekildiğini, 25 Mayıs’ın ise Lübnan’da "Kurtuluş Günü" olarak ilan edildiğini belirtti. Bu geri çekilmenin son derece hızlı ve beklenmedik şekilde gerçekleştiğini, İsrail’le iş birliği içinde olan grupların dahi bu gelişmeden şaşkınlık duyduğunu dile getirdi. Hatta bazı İsrail mevzilerinde askerlerin sıcak yemeklerini bırakıp aceleyle çekilmek zorunda kaldıklarını aktararak, çekilmenin panik havasında ve ani şekilde gerçekleştiğine dikkat çekti.

Herhangi bir müzakere ya da uzlaşma olmaksızın gerçekleşen bu koşulsuz geri çekilmenin, yıllarca etkisiz kalan Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi kararlarının aksine, yalnızca direnişin ve halkın kararlılığıyla sağlandığını vurguladı.

Ayrıca, İsrail’in çekilmesinin ardından ülke içinde bir iç çatışma ya da mezhebi ayrışma beklentilerinin aksine, güvenlik ortamının sağduyulu biçimde sürdüğünü belirtti. Ajanların Lübnan makamlarına barışçıl yollarla teslim edilmesi, halkın dirayetli duruşunu ve devletin istikrarını pekiştirdi.

Çekilme sonrasında Güney Lübnan’ın, uluslararası baskı araçlarıyla hem direnişe hem devlete karşı baskı altına alınmak istendiğini ancak bölgenin uzun süre BM’ye bağlı uluslararası güçlerden yoksun bırakıldığını hatırlatan Şeyh Kasım, bu boşluğun bir yılı aşkın sürede ancak telafi edilebildiğini söyledi.

Sadece askeri değil, siyasi ve manevi bir kırılma noktası

İsrail’in geri çekilmesinin yalnızca askeri bir başarı değil, aynı zamanda Lübnan için siyasi, kültürel ve manevi bir dönüşüm anlamı taşıdığını dile getiren Şeyh Naim Kasım, bu gelişmenin halkı teslimiyet psikolojisinden direniş ruhuna, aşağılanmadan izzete taşıyan tarihi bir kırılma anı olduğunu belirtti.

Bu büyük başarının, Lübnan toplumunda direnişi artık sadece bir silahlı oluşum olmaktan çıkarıp, egemen ve onurlu bir ulusun temel taşı hâline getirdiğini vurgulayan Kasım, bu yapının işgale son vermekle kalmayıp ülkenin bağımsızlık ve bölgesel itibarını da güçlendirdiğini ifade etti.

"Azınlığın, çoğunluğa karşı ilahi destekle kazandığı zafer"

Şeyh Kasım, bu tarihi zaferin en büyük kaynağının Yüce Allah’ın yardımı olduğunu vurgulayarak, sayıca az ama sadık bir inanan grubun, çok sayıdaki işgalciye karşı elde ettiği bu zaferin açık bir ilahi müdahale olduğuna inandığını söyledi.

Güney Lübnan’da yürütülen yüksek strateji ve nitelikli direniş eylemlerinde, bu ilahi desteğin izlerinin açıkça görüldüğünü ifade eden Şeyh Naim Kasım, bu zaferin yalnızca askeri değil; aynı zamanda iman, irade ve fedakârlığın bir ürünü olduğunu belirtti.

Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, Lübnan’daki direnişin zafere ulaşmasında yol gösterici rol oynayan öncü liderleri saygı ve minnetle andı. Direnişin temellerini atan İmam Musa el-Sadr’a şükranlarını sunan Kasım, bu çizgide mücadele eden ve direnişin sembolleri hâline gelen Şeyh Ragıb Harb, merhum Genel Sekreter Seyyid Abbas el-Musevi, Komutan Hac İmad Muğniye ve “şehitlerin efendisi” olarak tanımladığı Seyyid Hasan Nasrullah’ı, direnişin etkisini büyüterek zafere taşıyan isimler olarak hatırlattı.

Bu yıl 25. kez kutlanan Direniş ve Kurtuluş Günü’nün, ilk defa Seyyid Hasan Nasrullah’ın fiziksel katılımı olmadan gerçekleştirildiğini belirten Kasım, bu durumun hem halkta hem de kendisinde derin bir üzüntüye yol açtığını ifade etti. Ancak liderin verdiği sözlerin ve yürütülen mücadelenin aynı azimle devam edeceğini güçlü bir şekilde vurguladı.

Konuşmasının devamında, bu kutlu yürüyüşe katkı sunan herkese şükranlarını ileten Kasım; şehitleri, yaralıları, esirleri ve destek veren tüm kişi ve grupları minnetle yâd etti. Özellikle 24 Mayıs günü şehit düşen Ahmed Yahya Ebu Zer’i anarak, onun daha hayattayken zaferi görebilmiş olmasının anlamına dikkat çekti.

Eski Cumhurbaşkanı Emil Lahud ve eski Başbakan Salim el-Hoss’a verdikleri sürekli destekten ötürü teşekkür eden Kasım, Ordu Komutanı General Radolf Heikal’a da millî duruşu ve kazanılan zaferdeki etkin rolü dolayısıyla özel olarak şükranlarını sundu. Ordu, halk ve direniş arasındaki sıkı dayanışmanın, ülkenin geleceğini inşa etmede ve nihai özgürlüğe ulaşmada kilit önemde olduğunu kaydetti.

Direniş, Sadece Bir Silah Değil, Bilinçli Bir Halk İradesidir

Direnişin bugün de kararlılıkla sürdüğünü belirten Şeyh Naim Kasım, bunun halkın iradesiyle yapılan bilinçli bir tercih olduğunu söyledi. Ona göre bu hareket yalnızca askeri bir yapıyı temsil etmiyor; aynı zamanda bir halkın kimliğini, onurunu ve özgürlük arzusunu da barındırıyor. Bu nedenle, teslim alınamayacağını vurguladı.

Kasım, direnişin kanla, fedakârlıkla, şehitlerin mücadelesiyle ve ön saflarda yer alan gençlerle varlığını sürdürdüğünü ifade etti. Bu hareketin, işgale ve teslimiyete karşı koyan kusursuz bir savunma hattı olduğunu belirtti.

Direnişin yönteminin şartlara göre değişebileceğini; bazen savaşarak, bazen caydırıcılıkla, sabırla ya da daima hazır bulunarak sürdürüldüğünü ifade etti. Bu yönüyle direnişin, gelişi güzel kullanılan bir silah değil; gerektiğinde ve uygun koşullarda, bilinçli ve milli çıkarlar doğrultusunda devreye giren stratejik bir yöntem olduğunu vurguladı.

Direniş Ateşkese Sadık, İsrail Saldırganlığına Karşı Duruşta Kararlı

Lübnan devletinin İsrail ile dolaylı bir ateşkes anlaşmasına bağlı kaldığını söyleyen Kasım, Hizbullah’ın da bu anlaşmaya riayet ettiğini belirtti. Buna rağmen İsrail’in şimdiye dek 3 bin 300’ü aşkın ihlal gerçekleştirdiğini ifade etti.

Yeni müzakerelere kapı aralayacak bir ortamın oluşabilmesi için, İsrail’in işgal ettiği topraklardan tamamen çekilmesi, saldırılarını durdurması, esirleri serbest bırakması ve anlaşma yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirmesi gerektiğini vurguladı.

Kasım, İsrail’in bu saldırgan politikasının arkasında doğrudan ABD’nin olduğunu açık bir şekilde ifade etti. ABD'nin bu tutumunu yalnızca Lübnan'da değil, Gazze başta olmak üzere tüm bölgede sürdürdüğünü ve İsrail’e verdiği desteğin çatışmaları körüklediğini söyledi.

Lübnan devletine çağrıda bulunan Şeyh Naim Kasım, daha kararlı ve net diplomatik adımlar atılması gerektiğini, İsrail’in saldırılarına karşı durmanın öncelikli sorumluluğunun devlete ait olduğunu vurguladı. Devletin bu görevde yetersiz kalmasının, direnişi alternatif yollara yönlendirebileceğini belirtse de bu olasılıklar hakkında ayrıntı vermedi.

Hiçbir zaman zulme boyun eğmediklerini ve sabırla süreci izlediklerini belirten Kasım, hazırlıklı olduklarını da sözlerine ekledi. İsrail’in saldırganlığı devam ettiği sürece savaşın da sona ermediğini vurgulayan Kasım, şehitleri anarak, bu kişilerin canlarıyla özgürlük için mücadele ettiklerini söyledi.

Direnişin Azmi Kırılmadı, Güçlendi

Hizbullah’ın İsrail karşısındaki direnişinin zayıflamadığını, aksine daha da güçlendiğini ifade eden Kasım, Yemen halkının ABD ve İsrail saldırılarına karşı direncini örnek gösterdi. Gazze’de yaşanan soykırıma karşı Filistin halkının sergilediği direnişi de saygıyla selamladı.

İsrail içinde bazı muhalif çevrelerin dahi Netanyahu’nun saldırgan politikalarının hedeflerine ulaşamadığını kabul ettiğini hatırlatan Şeyh Kasım, uluslararası toplumun bu suçlara karşı sessiz kalmasını eleştirdi. ABD’yi, İsrail’in saldırılarını sürdürmesine zemin hazırlamakla doğrudan suçladı.

İsrail’in er ya da geç çökeceğini dile getiren Kasım, bu çöküşün ya iç siyasette yaşanacak gerilimlerle, ya direnişin yükselişiyle ya da ABD desteğinin zayıflamasıyla gerçekleşeceğini ifade etti. Ancak bu sürecin zamanlamasına dair net bir öngörüde bulunmadı.

Zafer ya Şehadet: Lübnan’ın Kaderi

ABD’nin Lübnan üzerindeki etkisine değinen Kasım, Washington’un ülkenin egemenliğini zedelediğini ve İsrail’in isteklerini kabul ettirmek için Lübnanlı yetkililere baskı uyguladığını savundu. ABD eski Başkanı Donald Trump’ın, Lübnan halkına İsrail’e boyun eğmemeleri yönündeki çağrısını hatırlatan Kasım, Amerikan müdahalesinin bölgedeki istikrarsızlığı artırdığını söyledi.

Lübnan’ın ya tamamen istikrarlı ya da tamamen kaotik bir gelecekle karşı karşıya olduğunu dile getiren Kasım, ulusal istikrarın sağlanmasının tüm toplumsal ve siyasi güçlerin ortak çabasına bağlı olduğunu vurguladı.

Ülkenin önünde yalnızca iki yol bulunduğunu belirten Kasım, bu yolları "zafer" ve "şehadet" olarak tanımladı ve teslimiyeti reddetti. Sabır ve direnişin kutsallığına işaret ederek, Yüce Allah’ın bu yöndeki emirlerine Kur’an’dan ayetlerle dikkat çekti.

Son olarak, direnişin yalnızca siyasi ya da askeri bir hareket olmadığını, şehitlerin kanıyla sulanan toprağa ve halkın ruhuna işlemiş köklü bir inanç olduğunu belirten Kasım, bu gerçeğin artık Lübnan kimliğinin ayrılmaz bir parçası hâline geldiğini ve asla silinemeyeceğini güçlü bir şekilde ifade etti.

Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, yaptığı konuşmanın sonunda, Lübnan’ın istikrara kavuşmasının temel unsurunun yeniden imar olduğunu vurguladı. Bu çerçevede, Lübnan hükümetine, yeniden imarı finanse edecek özel bir fon kurulması çağrısında bulundu. Irak, İran ve diğer dost ülkelerin yardım sunmaya hazır olduğunu belirten Şeyh Kasım, ancak bu sürecin başlatılması için ilk adımın mutlaka Lübnan’dan gelmesi gerektiğini ifade etti.

Cumhurbaşkanlığı seçimi, hükümetin kurulması, belediye seçimleri ve kamu atamaları gibi birçok alanda Hizbullah’ın aktif bir rol üstlendiğini hatırlatan Kasım, güçlü ve istikrarlı bir Lübnan’ın yalnızca vatandaşların değil, aynı zamanda Arap ve yabancı ülkelerin de çıkarına olduğunu söyledi. Ulusal kararlar üzerinde baskı ve şantaj girişimlerine karşı uyarıda bulunarak, her türlü engelleme çabasının bertaraf edilmesi gerektiğini vurguladı.

Lübnan halkını, ordusunu ve direnişini desteklemeye çağıran Şeyh Kasım, bu yolda cesaretli olunması gerektiğini belirtti. Hiçbir gücün bu toplumu yenemeyeceğini söyleyen Kasım, uzun süredir beklenen başarıların Allah’ın izniyle gerçekleşeceğine dair güçlü bir inanç taşıdığını dile getirdi.

Eşzamanlı Kalkınma ve Özgürlük Çağrısı

Konuşmasında, Güney Lübnan başta olmak üzere tüm bölgelerde belediye seçimlerinin zamanında yapılmasının önemine dikkat çeken Şeyh Kasım, özellikle sınır bölgelerine yönelik süren saldırılara rağmen, seçimlerin ertelenmeden gerçekleştirilmesinin devletin otoritesini güçlendireceğini ve halkın ulusal inşa sürecine katılımını artıracağını belirtti.

2000 yılı ve 27 Kasım 2024'teki "Uli el-Bas" savaşının ardından yaşanan direniş sahnelerini hatırlatan Kasım, güney halkının her zaman işgalcilere karşı direnişte, topraklarına bağlılıkta ve kararlılıkta öncü rol üstlendiğini vurguladı. Bu halkın iradesini, onurunu, bağımsızlık azmini ve özgürlük için gösterdiği kararlılığı övgüyle dile getirdi.

Seçim Başarısı ve Katılımcılara Teşekkür

Belediye seçimlerinin sonuçlarına değinen Kasım, dört temel noktaya dikkat çekti. Öncelikle, Hizbullah ve Emel Hareketi’nin desteklediği “Kalkınma ve Sadakat” listelerine verilen güçlü desteği memnuniyetle karşıladı. Aynı zamanda, muhalif listeleri oluşturarak demokratik sürece katkı sunan kesimlere de teşekkür etti.

Seçimlerde görev alan tüm yetkililere, bölge halkına ve süreci başarıyla yöneten Lübnan devletine şükranlarını sunan Kasım, bazı vilayetlerde belediyelerin yarısından fazlasını kazanan listelere verilen desteğin olağanüstü bir başarıya işaret ettiğini ve bunun siyasi tarih açısından istisnai bir örnek teşkil ettiğini dile getirdi.

Destek ile anlayış arasındaki ilişkiye işaret eden Kasım, bazı kişilerin sadece koltuk peşinde oldukları için bu anlayışa yanaşmadığını belirtti. Ancak anlayışın, rekabetin sona erdiği anlamına gelmediğini, tam tersine, rekabetin olduğu her yerde memnuniyetle karşılandığını, aynı zamanda destek fırsatlarının da değerlendirildiğini vurguladı.

Tüm Bölgelere Teşekkür ve Dayanışma Mesajı

Bekaa’dan Beyrut’a, güney banliyölerinden Lübnan Dağı ve kuzeye kadar ülkenin her bölgesine teşekkür eden Şeyh Kasım, sadece Hizbullah ve Emel’in doğrudan yer aldığı bölgelerde değil, onların listelerinin yer almadığı alanlarda dahi halkın katılımının ve rolünün önemli olduğunu ifade etti.

Seçimlerin, devlet yapılarının ve kalkınma kurumlarının etkin bir şekilde işlemesi için kritik bir dönemeç olduğunu vurgulayan Kasım, bu yapılar için devlet desteğinin hayati olduğunu belirtti.

Ulusal Birlik ve Mezhebi Denge

Seçim sürecinin ulusal birlik ruhuyla geçtiğini belirten Şeyh Kasım, Hizbullah ve Emel Hareketi’nin sosyal güvenlik ve ulusal dengeyi sağlayan aktörler olarak hareket ettiğini ifade etti. Beyrut’taki seçimlerde işbirliği içinde olmayan çeşitli gruplarla dahi birlikte çalışıldığını hatırlatan Kasım, buna rağmen, ülke çıkarlarının önceliklendirildiğini ve mezhebi dengenin korunduğunu söyledi.

Haret Hreik ve Maşgara'da Hristiyan adaylarla oluşturulan listelerin başarıyla sonuçlandığını örnek vererek, farklı mezhepler arasında iş birliğinin mümkün ve verimli olduğunu belirtti. Baalbek’te kazanılan 6 binden fazla oy farkıyla elde edilen zaferin ise halkın Hizbullah, Emel ve müttefikleriyle kurduğu güçlü bağın bir göstergesi olduğunu ifade etti.

Bu seçimlerin, siyasi partiler arasında rekabeti değil, ulusal dayanışmayı temel alan bir model sunduğunu vurgulayan Kasım, Hizbullah ve Emel’in sosyal güvenlik ve ulusal dengeyi sağlayan iki ana sütun olduğunun altını çizdi.

Direniş İttifakı ve Stratejik Birliktelik

Konuşmasının bir diğer bölümünde, Hizbullah ile Emel Hareketi arasındaki seçim ittifakının sadece siyasi değil, aynı zamanda direniş projesi etrafında şekillenen güçlü bir stratejik birliktelik olduğunu dile getiren Kasım, bu ittifakın rahatsızlık verici olduğunu düşünenlere net bir mesaj gönderdi: “Eğer bizimle yoldaşsanız üzülmeyin. Ama düşmanlar için bu rahatsızlık anlaşılırdır; çünkü bu ittifak yoluna devam edecek ve bozulmayacaktır.”

Seçim Desteği Kalıcı, Rekabet Hizmet Üzerine

Kasım, belediyelere verilen desteğin yalnızca seçim süreciyle sınırlı olmadığını, bu desteğin dokuz yıl boyunca sürdüğünü, kimi aktörlerin yaptığı gibi seçim öncesi geçici yardımlarla yetinilmediğini açıkça belirtti. Hizmet odaklı rekabetin, özellikle köylerin gelişimine katkı sunan zenginler ve yurtdışındaki Lübnanlılar aracılığıyla sürdüğünü ifade etti.

Aynı zamanda ülkenin ve köylerin kalkındırılması, inşası ve özgürleştirilmesinin paralel biçimde yürütülmesi gerektiğini savundu.

Kutlama ve Direnişe Devam Mesajı

Konuşmasının sonunda, Direniş ve Kurtuluş Günü vesilesiyle tüm Lübnan halkını kutlayan Şeyh Naim Kasım, halkın her gününün bayram olmasını, direnişin ve zaferlerin kesintisiz sürmesini temenni etti. İsrail’in Lübnan topraklarında tutunamayacağını ve Lübnan halkının her zaman güçlü ve onurlu kalacağını bir kez daha vurgulayarak konuşmasını tamamladı.

 

 



Makaleler

Döviz Kurları

Güncel

Hava Durumu

Link kopyalandı!