Toplumun farklı kesimlerinden binlerce insanlarla bir araya gelen İslam Devrimi Lideri Rehber Ayetullah Seyyid Ali Hamanei bu görüşmede gerçekleştirdiği konuşmasında Suriye’deki gelişmelere değindi:
-Suriye'de yaşananların Amerika ve Siyonistlerin ortak planının ürünü olduğuna şüphe yoktur. Evet, Suriye'nin komşu hükümeti bu alanda bariz bir rol oynuyor, oynadı ve oynamaya da devam ediyor - bunu herkes görebilir - ama asıl aktör, baş komplocu ve ana komuta odası Amerika'da ve Siyonist rejimdedir. Nişaneler var. Bu işaretler şüpheye yer bırakmıyor.
- Direniş budur, direniş cephesi şudur: Ne kadar baskı yaparsanız o kadar güçlenir, siz suç işledikçe o kadar motive olur. Onlarla ne kadar mücadele ederseniz o kadar yayılır ve size söylüyorum, Allah’ın izni ve iradesiyle direniş eskisinden daha fazla tüm bölgeyi kapsayacak.
- Direnişin manasını bilmeyen bazı cahil analistler, direnişin zayıflamasıyla İslami İran'ın da zayıflayacağını zannediyor. Ben de diyorum ki, Allah'ın dilemesi ve kudretiyle, Cenab-ı Hakk'ın izniyle İran güçlüdür ve daha da güçlü olacaktır.
- Elbette bahsettiğim bu saldırganların her birinin bir amacı var. Hedefleri farklıdır. Suriye'nin kuzeyinden veya güneyinden bazı insanlar toprakları ele geçirmenin peşinde. Amerika bölgedeki varlığını güçlendirmenin peşinde, hedefleri bunlar ve zaman gösterecek ki, Allah'ın izniyle hiçbiri bu hedeflere ulaşamayacak. Suriye'nin işgal altındaki bölgeleri, gayretli Suriyeli gençler tarafından özgürleştirilecek; Bunun olacağından şüpheniz olmasın.
- Amerika’nın da izleri kalmayacak, Allah'ın izni ve iradesiyle Amerika da direniş cephesi tarafından bölgeden sürülecektir.
* IŞİD’in saldırıları döneminde İran'ın Suriye'deki varlığının sebebinin açıklanması
- IŞİD fitnesi konusunda. IŞİD güvensizlik bombası demektir. IŞİD, Irak'ı istikrarsızlaştırmayı, Suriye'yi istikrarsızlaştırmayı, bölgeyi istikrarsızlaştırmayı, ardından asıl noktaya, yani İran İslam Cumhuriyeti'ne gelerek, İran İslam Cumhuriyeti'ni istikrarsızlaştırmayı amaçlamıştı. Bu, asıl ve nihai amaçtı. IŞİD'in anlamı budur.
- Biz oradaydık, güçlerimiz iki sebepten dolayı hem Irak'ta hem de Suriye'de bulunuyordu; Bunun bir nedeni mukaddesatı korumaktı. Çünkü maneviyattan, dinden, inançlardan uzakta, kutsala düşmandılar, yıkmak istediler, yıktılar. Samarra'da gördünüz ki Amerikalıların yardımıyla Samarra'nın kutsal kubbesi yıkıldı, yok edildi. Daha sonra Necef'te, Kerbela'da, Kazimin'de, Şam'da bunu yapmak istediler. IŞİD'in hedefi de buydu. Ehl-i Beyt'i seven gayretli bir mümin gencin asla böyle bir yükün altına girmeyeceği, buna izin vermeyeceği açıktır, sebeplerden biri de budur.
- Bir diğer neden ise güvenlik meselesiydi. Yetkililer, bu güvensizliğin burada durdurulmaması durumunda yayılacağını ve güvensizliğin baştan başa ülkemizi ele geçireceğini kısa sürede anladı. IŞİD fitnesinin yarattığı güvensizlik de sıradan bir şey değildi.
Emir el-Mü'minin, "Kendi evinde düşmanla çatışan bir millet zelil olur, onun evinize ulaşmasına izin vermeyin" buyuruyor. Dolayısıyla güçlerimiz gitti, önde gelen generallerimiz gitti, aziz şehidimiz Süleymani ve arkadaşları ve meslektaşları, hem Irak'ta hem de Suriye'de gençler gitti. Önce Irak'ta, sonra Suriye'de örgütlediler, silahlandırdılar, kendi gençlerini silahlandırdılar ve IŞİD'in karşısına çıktılar. IŞİD'in belini kırdılar, karşı koydular. Irak'ta Suriye'deki askeri varlığımızın türü, oraya o ülkenin ordusu yerine kendi askerlerimizi götürmek şeklinde değildi.
Güçlerimizin yapabileceği ve yaptığı danışmanlıktı. Danışmanlık ne anlama geliyor? Önemli merkez ve ana üsler oluşturmak, stratejiler ve taktikler belirlemek ve gerektiğinde savaş alanına girmek ama en önemlisi o bölgenin gençliğini harekete geçirmek demektir, elbette gençlerimiz, gönüllülerimiz de sabırsız, istekli ve ısrarcıydı, birçoğu gitti.
- Müstekbirler, Suriye'deki bu olaylardan sonra seviniyor, direnişten yana olan Suriye hükümetinin düşmesiyle direniş cephesinin zayıfladığını düşünüyor. Bunlar çok yanlış; Direniş cephesinin bu olaylardan dolayı zayıfladığını düşünenler direnişi ve direniş cephesini doğru anlayamıyorlar. Direniş cephesinin ne anlama geldiğini hiç bilmiyorlar.
Direniş önü kırılacak, çökecek, yok olacak bir yapı değildir. Direniş bir inançtır, bir düşüncedir, bir gönül işidir ve kesin karardır, direniş bir okuldur, bir inanç okuludur. Belli bir grubun inancı olan şey zayıflamaz, baskıyla güçlenir. Direniş cephesinin ve direniş cephesi unsurlarının motivasyonu kötülükleri görünce güçleniyor ve direniş cephesinin kapsamı genişliyor.
- Direniş böyledir: Düşmanın iğrenç suçlarını gördüklerinde direnip direnmeme konusunda şüpheye düşenler karşısında şüpheden çıkarlar ve zalimlere ve müstekbirlere göğüslerini siper etmekten başka çare olmadığını anlarlar.
-Lübnan'daki Hizbullah'a bakıyorsunuz ve görüyorsunuz, Hizbullah'ın başına gelen felaket bir şaka mıydı? Hizbullah Seyyid Hasan Nasrallah gibi birini kaybetti, bu küçük bir şey miydi? Hizbullah'ın saldırıları, Hizbullah'ın gücü, Hizbullah'ın güçlü yumruğu eskisinden daha da arttı. Düşman da bunu anladı ve kabul etti.
- Onlar artık zarar verdiklerine göre Lübnan topraklarına girebileceklerini, Hizbullah'ı belirli bir yere, örneğin Litani Nehri'ne kadar geri püskürtebileceklerini sandılar ama yapamadılar. Hizbullah direndi ve var gücüyle işini yaptı böylece onlar ateşkes dediler. Bu direniştir.
tesnim