YDH'nin haberine göre, siyonist İsrail, Hizbullah’ı askeri ve siyasi açıdan etkisiz hale getirme hedefinde beklediği sonucu elde edemedi. El Ahbar yazarı Ali Haydar’a göre, ağır kayıplara rağmen Hizbullah ayakta kalmayı başardı, yeniden yapılanma sürecine girdi ve İsrail için ciddi bir tehdit olmaya devam ediyor. Tel Aviv’de, Hizbullah’ı tamamen saf dışı bırakmaya yönelik kesin bir stratejinin olmaması endişeye yol açıyor.
Geçmiş deneyimler, İsrail’in anlaşmalara bağlı kalmada istikrarsız bir tutum sergilediğini gösteriyor. Çıkarlarına uygun fırsatlar doğduğunda, varılan mutabakatlardan geri adım attığı, hatta bazen anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte bu yönde karar aldığı biliniyor.
Bu tür kararlar çoğunlukla ABD’nin örtülü desteğiyle alınıyor. Gazze ve Lübnan’da yaşananlar, bu gerçeği teyit ediyor. İsrail, sahadaki ve siyasi dengelerdeki değişimlere bağlı olarak anlaşmalara zorunlu bir tepki olarak yaklaşıyor.
Öte yandan, Lübnan’daki direniş hareketi, İsrail’in savaşın durdurulmasını kabul etmesini, sivil kayıpları azaltmak için bir fırsat olarak değerlendirdi. Aynı zamanda, İsrail ve ABD’nin Hizbullah’ı farklı yöntemlerle etkisiz hale getirme çabalarının başarısız olması nedeniyle, bu planların bir sonraki aşamasına karşı hazırlıklı olmayı sürdürdü.
İsrail ise savaşın sona ermesini, aynı hedeflere ulaşma sürecinin devamı olarak görüyor. Özellikle Suriye’de rejimin çökmesi ve ikmal hatlarının kapanması gibi gelişmeleri kendi lehine değerlendirmeye çalışıyor. Bunun yanı sıra, Lübnan’da Hizbullah’ın iç politikadaki rolünü zayıflatmayı amaçlayan bir siyasi otoritenin oluşturulmasını destekliyor.
Bu süreçte İsrail, askeri ve siyasi faktörleri hesaba katarak adımlarını belirli bir strateji çerçevesinde atıyor. Sayın Hasan Nasrullah ve diğer Hizbullah liderlerine yönelik saldırılar, örgütün askeri kapasitesini hedef alan operasyonlar ve yerleşim bölgelerine yönelik bombardımanlar, bu stratejinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.
İsrail’deki askeri ve siyasi çevrelerde temel tartışma konusu, mevcut gelişmelerin Hizbullah’ı tamamen etkisiz hale getirip getiremeyeceği ya da örgütün İsrail’in taleplerine boyun eğmeye zorlanıp zorlanamayacağı yönünde. İsrail açısından kritik soru, Hizbullah’ın askeri gücünün yok edilip edilemeyeceği.
Tel Aviv’deki karar mercileri, bu hedefin henüz gerçekleşmediğini ve yakın zamanda gerçekleşeceğine dair güçlü bir işaretin bulunmadığını kabul ediyor. Ancak, İsrail’in beklentilerine ulaşma sürecinde bazı değişkenlerin lehine gelişebileceği umuluyor. Buna rağmen kesin bir sonuca varmak mümkün değil.
Orta Doğu uzmanı Ayal Zisser’e göre, İsrail’de hâkim olan görüş, Hizbullah’ın ağır darbe aldığı, caydırıldığı ve geçmişte Hamas hakkında yapılan değerlendirmelerde olduğu gibi artık çatışmadan kaçınmayı tercih edeceği yönünde. Ancak Zisser, temennilerle gerçekliğin şekillenmeyeceğini vurguluyor.
İsrail’de yaygın olan bir başka görüş ise, Hizbullah’ın askeri olarak yok edilmediği, İsrail’e yönelik tehdit oluşturma motivasyonunu kaybetmediği ve elindeki stratejik ilkeleri değiştirme niyetinde olmadığıdır. Bu değerlendirmeler, örgütün Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım’ın tutumlarıyla da örtüşüyor.
İsrail’deki güvenlik ve strateji uzmanları, Hizbullah’ın şu anda bir değişim fırsatı yakalayana kadar bekleme stratejisi izlediğini ve bu süreçte askeri kapasitesini yeniden inşa ettiğini belirtiyor.
İsrail’in en büyük endişelerinden biri, Hizbullah’ın on binlerce füzeye ve geniş bir savaşçı kadrosuna sahip olması nedeniyle Lübnan’daki en güçlü askeri yapı olarak varlığını sürdürmesi. İsrail’in saldırılarının bu dengeyi değiştirmekte başarısız olduğu göz önüne alındığında, örgütün hâlâ güçlü bir konumda olduğu görülüyor.
Ayrıca, Hizbullah’ın Batı ya da İsrail mantığından farklı bir stratejik bakış açısına sahip olduğu ifade ediliyor. Örgütün zaman kavramını günler ya da haftalarla değil, yıllar ve on yıllarla ölçtüğü belirtiliyor.
Bu noktada Zisser, beklenmedik gelişmelerin sanılandan daha hızlı yaşanabileceğini ve İsrail’in bu duruma hazırlıklı olması gerektiğini vurguluyor.