25 Şubat 1994 sabahı, Yahudi bir doktor olan "Baruch Goldstein", Siyonist rejimin bir dizi yerleşimcisi ve askerinin suç ortaklığıyla acımasız bir suç işledi. Bu cani doktor ve arkadaşları, mübarek Ramazan ayında Cuma günü sabah namazı sırasında ibadet eden Filistinlilerin üzerine ateş açarak 29 kişiyi öldürdü ve 150 kişiyi yaraladı. Bu suçun üzerinden 29 yıl geçti ve onu yeniden okumak ve günümüz suçlarına uyarlamak bir zaruret olarak görülmektedir. Birinci nokta, bu suçun aşırılık yanlısı bir Siyonist tarafından işlenmiş olmasıdır. Terörist operasyonlarını işgal altındaki Filistin'in Siyonist askeri kamplarında ve işgal altındaki toprakların dışında yürütmek üzere eğitilen Goldstein, Araplara olan nefreti ve kini ile ünlüydü. Goldstein'dan farklı olarak resmi bir konumu olan ve yasal olarak Filistinlilere karşı suç işleyen başka bir Baruch Goldstein var ki onun adı da İtmar ben Gevir'dir. Gevir Siyonist Rejim iç güvenlik bakanıdır. Bu şahıs resmi bir makamı olduğu için yasal çerçevelerde ve yasalar kılığında cinayetlerini işlemek istiyor. 

Aslında son yıllarda ve iki ayda yaşananlar gösteriyor ki Goldstein öldürülmüş olmasına rağmen aşırı Siyonist yaklaşımlar Siyonist toplumunda yaşıyor.İkinci nokta ise Siyonist yerleşim birimlerinin Filistinlilere karşı suç işlemek için Filistinlilere karşı harekete geçmek için  fazla bir güce sahip olmaması ve silahlı güçlere bağlı olmasıdır. İsrail kabinesi ve ordusunun desteği ise bu süreci kolaylaştırmaktadır.  İbrahimi Camii'nin katliamı da bu konuyu ispatlamıştır. Bu cinayet İsrail ordusunun desteğiyle yapıldı. Goldstein'ın cinayetinden sonra; İsrail askerleri de bu suçtan kimse sağ çıkmasın diye caminin kapılarını Filistinli ibadet edenlere kapattı. Bu cinayetin ardından ve şehitlerin cenaze töreni sırasında İsrail askerleri Filistinlileri tekrar kurşuna dizdi ve bir çok kişi de şehit oldu ve toplam şehit sayısı 50'ye ulaştı. Siyonist yerleşimciler bugün bile İsrail kabinesi ve ordusunun tam desteği altında Filistinlilere karşı suç işliyorlar.

Üçüncü nokta ise İbrahimi Camisi katliamının  sadece bir olay olarak değil, planlı ve maksatlı bir eylem olarak değerlendirilebilmesidir çünkü bu olay Siyonist rejimin resmi politikası olarak İbrahimi Camii'nin Yahudileştirilmesine yol açmıştır. Siyonist rejim, bu cinayeti El Halil'deki İbrahimi Türbesi'nin zamansal ı ve mekansal olarak bölmek için bir başlangıca dönüştürdü. Bu katliamın 29. yıl dönümü ile aynı zamanda; İslami direniş hareketi Hamas yaptığı açıklamada, "Siyonist düşmanın El Halil kentindeki İbrahimi Camii'ni kontrol altına alarak ve ibadete kapatarak Yahudileştirme çabaları hiçbir yere varmayacaktır. Uluslararası yasaların açık ihlali ve semavî dinlere karşı bir suçtur, tarihi gerçekleri asla çarpıtamaz ve İbrahimi Camii sonsuza kadar Müslümanların olacaktır." Aslında; İbrahimi camisindeki katliam, Siyonistlerin bugün El Halil'de yaşayan Filistinlileri kapsamlı kısıtlamalarla karşı karşıya bırakacak şekilde sürdürdüğü bir ırksal temizlikti.

Yahudileştirme bugün başka yerlerde de devam etmekte ve yerleşim politikasının devam etmesiyle birlikte Siyonistler Filistinlileri evlerinden çıkarmaya, evlerine ve topraklarına el koymaya devam etmektedir.Bu suç, sessizliğin gölgesinde ve uluslararası kurum ve kuruluşların desteğiyle işlenmektedir. Batılı güçler açısından burada insan hakları aslında bir anlam ifade etmiyor.

parstoday