Visam Ebu Şimale
Al-Mayadeen
Kudüs Kılıcı Savaşı'ndan yaklaşık bir ay sonra işgalci rejimin; birincisi taktik, diğeriyse en tehlikelisi olan stratejik planda iki büyük başarısızlığa uğradığı sonucuna varılabilir.
Yetmiş üç yıl kadar önce David Ben-Gurion, Filistin topraklarında "İsrail Devleti"nin kurulduğunu duyurmuştu. Birkaç gün önce de "İsrail Kabinesi" "karmaşık" bir karar almak için acil toplantı yaptı!
O sırada ele alınmakta olan kararın savaş tehdidiyle, karmaşık operasyonların uygulanmasıyla veya önemli seçeneklerin analiziyle hiçbir ilgisi yoktu. Konu, yerleşimcilerin işgal altındaki Kudüs’teki yürüyüşleri için güzergâh seçenekleri ve bunun yansımalarıydı. Uzun ve karmaşık bir çalışmanın ardından, İbrani medyasının anlattığına göre, yürüyüşe izin verilmesi kararı alındı, ancak yürüyüş her yılki olağan seyrini değiştirecek, Mescid-i Aksa'nın avlularında bir fırtına ile bitmeyecek ve Bab el-Amud bölgesinde sadece yarım saat kalınacaktı.
Katılımcılarının çoğunluğunu genç ve çocukların teşkil ettiği yürüyüşe sınırlı sayıda yerleşimci dâhil oldu. Oysa her yıl olduğu gibi on binlerce kişinin katılması planlanıyordu. "Sol" İsrail medyası, katılımcıların 700 yerleşimci olduğunu tahmin ederken "sağ", sayılarının 2.500 olduğunu söyledi. Siyonist yazar Amos Harel, bu güruhu dini gençlik hareketinin üyelerinden oluşan kalabalıklar değil, on binlerce askerin korumasındaki küçük bir avuç Itamar Ben Juffair çetesi olarak nitelendirdi. "İsrail" bu süreçte savaş benzeri bir atmosferde yaşadı!
Yürüyüş sırasında, çeşitli bölgelerde "Demir Kubbe" sisteminin konuşlandırılması da dâhil olmak üzere çeşitli askeri kararlar alındı. Ben Gurion Havalimanı'na inen uçakların direniş füzelerinin hedefi olma korkusuyla tarifeleri değiştirildi, Kudüs'teki Adalet Bakanlığının İsrailli çalışanları tahliye edildi ve Gazze “koruma alanı” içindeki paralel bir yerleşimci yürüyüşü engellendi. Buna paralel olarak ABD diplomasisi, "şımartılmış" müttefikini işgal altındaki Kudüs'te bölgeyi yeni savaşlara sürükleyebilecek, "İsrail"i ve bölgedeki istikrarı tehdit edebilecek adımlar atmaktan kaçınmaya çağırdı.
“İsrail”in yeni başbakanı Naftali Bennett'in elçilerinin, Hamas'a bir mesaj göndermek için Mısır yönetimiyle temasa geçtiğini, Tel Aviv'in bir tırmanış peşinde olmadığını ve Mısır'dan Hamas'ı yerleşimcilerin sınırlı yürüyüşlerine cevap olarak roket fırlatmaması için uyarmasını istediğini özel kaynaklardan öğrendim.
Hamas roket fırlatmadı, bunun yerine "gece kargaşası" faaliyetleri başlattı ve onlarca yangına yol açan yangın çıkaran balonlar fırlattı ve sözde "Gazze örtüsü" bölgesindeki yerleşimleri hedef aldı.
Üst düzey bir Siyonist güvenlik kaynağı İbrani "Kanal 12"ye, "İsrail"in, yerleşim yerlerindeki yangınların ardından Mısırlı arabulucuya ret mektupları gönderdiğini ve şunu sorduğunu bildirdi: "Hamas ne istiyor? Yürüyüşün seyrini değiştirmedik mi? Bundaki provokasyon tezahürlerine engel olmadık mı? Filistin mahallelerine ulaşmasını engellemedik mi?”
Siyonist kabinedeki istişare toplantılarına katılan aynı kaynak, hükümetinin kafasının karıştığını ve yanıt vermekte isteksiz olduğunu doğruladı.
Bu sonucu doğrulayan şey, Siyonist askeri istihbaratın (AMAN) eski başkanı Amos Yadlin'in “Çitler Bekçisi” operasyonunun Gazze karşısında yeni bir caydırıcılık sağlamadığını söylemesidir.
Siyonist general Yum Tov Samia, "İsrail’in sürekli olarak hazırlıksız yakalandığı turlara sürüklendiğini ve bunların sonlarının iyi olmadığını” söyleyerek, “Siyasi önderlik Hamas'ın önünde bocalıyor" dedi.
Kudüs Kılıcı Savaşı'ndan yaklaşık bir ay sonra, işgalin iki büyük başarısızlığa uğradığı sonucuna varılabilir: Birincisi taktik, diğeri en önemlisi ve tehlikelisi olan stratejik planda.
İşgalci rejim kısa vadede Gazze direnişiyle uzun bir ateşkese varmak, silahlı mücadelenin angajman kurallarını kendi lehine değiştirmek ve esir değişimi anlaşmasını Gazze’nin yeniden inşası ile ilişkilendirerek Hamas'a şantaj yapmak istedi. Bunu başaramadı ve asla başaramayacak… Çünkü Mısır’ın, bölgesel ve uluslararası aktörlerin arabuluculuğu ile her bir yolda, birbirinden ayrı olarak ve dolaylı müzakerelerle bu zaten yapılıyor.
İsrail'in başarısızlığı, “Kudüs'ün Kılıcı” savaşıyla kurulan “Gazze-Kudüs” denklemini kırmadaki başarısızlığıdır. Gazze-Batı Şeria denklemi, Gazze-kalp (Kudüs) ve Filistin-İsrail çatışmasından, merkezi Kudüs olan İsrail-bölge çatışması denklemine kaymıştır. Bu, başlangıçta Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah tarafından dile getirildi ve ardından Irak Hizbullah Tugayları tarafından aynı caydırıcılık denklemi benimsenerek, kutsal şehre yönelik herhangi bir tehdidin Irak Hizbullahı Tugaylarının katılacağı bölgesel bir savaş anlamına geleceği uyarısında bulunuldu. Bu, Gazze Şeridi'ndeki Hamas hareketinin lideri Yahya Sinwar'ın "Kudüs'ün Kılıcı" savaşından günler sonra işaret ettiği bağlamın aynısıdır.
Filistin ve Lübnan direnişine yakın kaynaklar, Hizbullah'ın, çatışmanın daha fazla uzaması halinde "Kudüs'ün Kılıcı" savaşına müdahale etmeye hazır olduğunu doğruladılar. Bu durum İsrail’in stratejik başarısızlığının derinliğini yansıtmaktadır. Direniş ise aksine, çatışmanın merkezini Arap ve İslam milletlerinin medeni, ulusal ve dini merkezi Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya yönlendirerek stratejik bir zafer elde etmiştir.
Bu, "Kudüs Kılıcı" savaşı sona erdiğinden beri, Kudüs'teki herhangi bir "İsrail" adımının, "haydutların" son yürüyüşü gibi küçük bir adımın bile ince hesaplamalar olmadan atılamayacağı anlamına gelir. Zira çatışma, "intikam" güdüleriyle yapılan ya da taktiksel savaşlardan ümmetin kalbi, Peygamberinin miraç yolu ve ilk kıblesi için verilen bir mücadeleye dönüşmüştür. İşgal altındaki Kudüs nedeniyle bölgesel bir savaş açma tehdidi inkâr edilemez bir hakikattir ve "Kudüs Kılıcı" savaşından sonra işgalcilerin yenilgisinin taktiksel düzeyden stratejik aşamaya döndüğünü doğrulamaktadır.
Çeviri: Medya Şafak