MAVİ MARMARA, TÜRKİYE-SİYONİST İSRAİL ANLAŞMASINA KURBAN OLMASIN!
Bismillahinnur.
Akdeniz’in mavi sularına kardeşlerimizin pak kanlarının döküldüğü Mavi Marmara katliamının üzerinden 6 sene geçiyor. Katil Siyonist İsrail Rejiminin sınır ve hukuk tanımaz katliamlarına bir yenisini daha eklediği 31 Mayıs 2010 tarihinin yıl dönümüne yaklaştığımız bu günlerde, Türkiye ile Gasıp İsrail Rejimi arasındaki görüşmelerin anlaşmayla sonuçlanmasının an meselesi olduğunu dikkate alarak tarihe bir not düşmek ve konunun taraflarına bazı uyarılarda bulunmak istiyoruz.
Bilindiği gibi Mavi Marmara yola çıkarken sloganı ‘’Gazze’ye ve Kudüs’e Özgürlük’’tü. İçinde İHH’nın da bulunduğu bu uluslararası insani yardım koalisyonunun temel hedefi, Siyonist İsrail’in 2006 yılından bu yana Gazze’ye uyguladığı ekonomik ambargoyu kırmaktı. Siyonist Rejim de bunu bildiği için geminin Gazze’ye ulaşmasını engelledi. Gemiye vahşice saldırarak 10 kardeşimiz şehit etti. Saldırıda onlarca Müslüman da ağır yaralandı. Aynı gece yani Mavi Marmara saldırısından sadece 5 saat önce saat 12’de Siyonist İsrail’in emriyle İskenderun’daki deniz üssüne PKK terör örgütünün yaptığı saldırıda da 7 askerimiz şehit oldu.
Daha sonraki süreçte onlarca ülkeden gemiye binmiş olan katılımcıların her biri ülkelerine döndüklerinde Siyonist Rejim yetkilileri hakkında hem kendi ülke mahkemelerinde hem de uluslararası mahkemelerde davalar açtılar.
Bu çerçevede Türkiye’mizde de hem şehit aileleri ve hem de gaziler tarafından davalar açıldı. Fakat ülkemizde açılan bu davaların gelişim süreci görünmez bir el tarafından sürekli olarak engellendi. Dışişleri bakanlığı ve yargıdaki bazı odaklar hükümetin zafiyetinden de faydalanarak dava sürecine Siyonist İsrail lehine müdahil oldular. Ergenekon davası sürecinde ve yine paralel yapı operasyonlarında jet hızıyla kararlar alan yargı mekanizması konu Mavi Marmara olunca işi ağırdan almaya dosyaları sümenaltı etmeye başladı. Özellikle Ergenekon davasında yargıyı etkilemek için çok keskin beyanatlar veren iktidar ve muhalefet partileri liderleri Mavi Marmara konusunda dut yemiş bülbüle döndü. Ergenekon Davası’nın ‘’HAKİMİ’’, ‘’SAVCISI’’ ve ‘’AVUKATI’’ olan siyasiler, Mavi Marmara’nın sadece ‘’SEYİRCİSİ’’ oldular.
Şimdi ise Ak Parti hükümeti ile eli kanlı Siyonist İsrail rejimi arasında devam eden görüşmelerin anlaşmayla sonuçlanmasının beklendiği bu günlerde, Mavi Marmara katliamının yıl dönümünün idrak edilecek olması herkes açısından büyük önem arz ediyor.
Milletimizin Siyonist İsrail’e olan öfkesi ve nefreti bilindiği halde bu katil rejimle yapılacak bir anlaşma kamuoyunun vicdanında tedavisi mümkün olmayan derin bir yara açacaktır. Bu süreç milletimiz açısından bir turnusol kağıdı hükmündedir. Milletimiz bu süreçte kimin ne yaptığını ve ne söylediğini dikkatle takip edecek ve ona göre kararını verecektir. Hatırlanacağı gibi rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu dava arkadaşlarından yediği bir darbenin sonucunda şu tarihi cümleyi söylemişti:’’ Arkadaşlar maalesef bizim TARLAYI DA SÜRMÜŞLER.’’ İşte bu süreçte kimin tarlasının sürülmüş olduğunu milletimiz net olarak görme imkanı bulacaktır.
Kapalı kapılar ardında yapılmış görüşmelerde nelerin pazarlık konusu yapıldığı daha net olarak ortaya çıkmamış olsa da, Siyonist rejimin Türkiye’den Mavi Marmara davalarının kapatılmasını istediği dışarı sızan bilgiler arasındadır. Böyle bir talep hukuki açıdan kabul edilemez. Çünkü bu davadan ancak kan sahipleri yani şehit aileleri ve gaziler vazgeçebilir. Onlar da bu davaları sonuna kadar sürdürecekleri konusunda kararlı olduklarını defalarca deklare etmişlerdir. Hükümetin bu konuyu pazarlık maddelerinin içine alması bile kabul edilemez bir durumdur.
Bilindiği gibi ilk önce Türkiye’nin öne sürdüğü ilk şartlardan biri olan özür konusunun halledildiği iddia edilmişti. Güya Netanyahu’nun Obama’nın yanındayken Tayyip Erdoğan’ı telefonla aradığı ve kendisinden özür dilediği bilgisi kamuoyuyla paylaşılmıştı. Halbuki kanaatimizce böyle bir özür, özür değildir. Netanyahu bu özür işini canlı yayında tüm dünyanın gözleri önünde ve şehit ailelerine karşı yapmalıydı. Çünkü Netanyahu’nun muhatabı hükümet ya da sayın Erdoğan değil, kan sahibi olan şehit aileleriydi. Gerçi böyle bir özründe kıymeti harbiyesi olmazdı. Görüşmelerin basına yansıyan/yansıtılan maddeleri çok fazla bunların hepsini tek tek ele alarak konuyu uzatmak istemiyorum.
Ak Parti hükümeti şunu unutmasın; Siyonist İsrail rejimi Güneybatı Asya’nın kalbine bir hançer gibi saplandığı günden beri Arap ülkeleriyle ve Filistin yönetimiyle yaptığı hiçbir anlaşmaya uymamıştır. Bu bağlamda Siyonist İsrail ile yapılan tüm anlaşmalar gerçekte ölü doğmuştur. Türkiye’nin yapacağı bu anlaşma da ölü doğmaya mahkumdur ve milletimiz bu anlaşma metnini yırtıp atacaktır. Ayrıca hükümetin uluslararası siyasette yaptığı yanlışların başka bir yanlışla düzeltilemeyeceğini de hatırlatmak isteriz.
İşte! Bu yüzden Ak Parti hükümetini sonu hüsran olan bu maceraya girmemesi ve Mavi Marmara şehit ailelerini, gazilerini ve milletimizi küstürmemesi ve incitmemesi konusunda kardeşçe uyarıyoruz.
Aynı zamanda bu hassas zaman diliminde İHH’ya da çok büyük görevler düşmektedir. İHH İnsani Yardım Vakfı, hükümetin kendi üzerinde siyasi baskı kurmasına izin vermemelidir. İHH özellikle bu sene Mavi Marmara Katliamı’nın yıl dönümünde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Türkiye’nin her yerinde ve Mavi Marmara şehitlerinin bulunduğu illerde yürüyüşler, mitingler ve salon programları yaparak, Kudüs kurtarılıncaya kadar Mavi Marmara şehitlerinin kutlu yolunu sürdüreceğini dosta ve düşmana bir kez daha ilan etmelidir. Türkiye’miz üzerindeki Siyonist kuşatmayı kırmanın tek yolu budur. Yoksa Türkiyeli Müslümanlar olarak Siyonizm’le mücadelede yine başladığımız yere döneriz ve elde ettiğimiz kazanımlar berhava olur.
Allah korusun eğer İHH, hükümetin baskısı sonucu bu sene Mavi Marmara programları düzenlemez veya düzenlediği programlarda Mavi Marmara adını zikretmekten kaçınırsa, hem kendisini inkar etmiş hem de ÖZGÜR KUDÜS ÖZGÜR GAZZE davasına büyük zarar vermiş olur.
Bu noktada daha önce yaptığım bir çağrıyı tekrarlayarak yazıyı bitirmek istiyorum. Daha vakit varken bu çağrıyı son kez yapıyorum. Eğer İHH üzerindeki siyasi baskıyı kaldırmakta zorlanıyorsa, Mavi Marmara davasını çağlara taşımak adına şu tarihi adımı atmalıdır: İHH, Gazze ambargosunu kırmak üzere oluşturulan uluslararası yardım koalisyonunun bir bileşeni olarak koalisyonun tüm paydaşlarını İstanbul’da toplamalı ve fiili olarak yürüttüğü öncülük görevini Avrupalı Müslümanlardan oluşan bir gruba ve oluşturulacak olan yüksek istişare heyetine devretmelidir. Koalisyonun bileşenleri arasında Siyonist İsrail’e karşı siyasi ve hukuki mücadeleyi yapabilecek yetkin Avrupalı Müslümanlar ve gruplar mevcuttur.
Uyarıyoruz! Mavi Marmara şehitlerinin pak kanlarının istenilen sonuca ulaşması, Türkiye ile Siyonist İsrail arasındaki anlaşmaya feda edilecek olursa bunun hesabını kimse veremez ve bir daha da kimse Müslümanlara inanıp da onların gemisine binmez. Bizden söylemesi..
Ya Rabbena! Bizleri şehitlere karşı mahcup etme ( amin).
www.kudusgunu.com KEMAL KEMAHLI