BİSMİHİ TEALA

SAMİRİ SİYONİSTLER 2

Kastilya ve Leon Kraliçesi birinci İsabel ile Argon Kralı ikinci Ferdinand evlendiler.Onlar tarafından 31 Mart 1492’de Elhamra Sarayı’nda bir kararname imzalanarak İspanya’da yaşayan yahudilerin kovulmasına karar verildi.Bu kararnameye göre, Yahudi dinine mensup olan ya da kökenleri bu batıl dine inanmış halka dayanan herkes; İspanya’yı terk edecek, yanına altın,para gibi, ziynet eşyası almayacaktır.Kararnamenin muhatapları olan Yahudilere, ülkeyi terk etmek için, 31 Temmuz 1492 tarihine kadar süre tanınmış ve bu süre sonunda İspanya’yı terk etmeyenlerin idam edileceği belirtilmiştir. Bu tarihten sonra yani 1493’te, ikinci Ferdinand Sicilya’da, 1497’de ise, Portekiz’de aynı uygulamayı gerçekleştirmiştir.

Üçyüz bin kadar İspanya Yahudisi, bu ferman üzerine, çeşitli Avrupa ülkelerinden sığınma hakkı istediler ama, işgüzar Osmanlı İmparatorluğu’nun dışında, onlara sürekli kalmaları üzere, kapılarını açan olmadı.Osmanlı İmparatoru Sultan ikinci Beyazıt’ın (Kanuni),kendilerine sığınma hakkı tanıması üzerine, yüzelli bin kadar İspanya Yahudisi, Osmanlı donanmasıyla Akdeniz yolu üzerinden, Osmanlı topraklarına geldiler.Diğerleri de Rusya üzerinden,Osmanlı topraklarına geldiler.Bunlar Selanik ve İstanbul’a yerleştirildi. İlahi cilveye bakın ki, özellikle bu Selanik Yahudileri Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına önayak oldular.

1517 tarihinde, Kudüs dahil diğer topraklar, Osmanlı hakimiyetine geçince; Kudüs, Nablus ve Celile’de bin kadar Yahudi yaşarken, kısa bir zaman içinde Yahudilerin nüfusu onbine ulaştı.

12. yy’da İngiltere’nin başlattığı, 13.yy’da da Fransa’nın devam ettirdiği, Batı Avrupa’nın Yahudilerden temizlenmesi süreci tamamlanmış oldu.

19.asra gelindiğinde batı emperyalizmi, bilimde, sanayide, ticarette, siyasette ve her alanda büyük mesafe aldı.Yani sömürge bölgeler edinmek ve Ortadoğu’nun zengin petrol rezervlerine el koymak için, Osmanlı Devleti’ni tedricen parçaladılar ve bu topraklar üzerinde küçük küçük işledikleri zulüm, sürgün ve katliamlara karşılık bir bedel ödemek üzere, mazlum Filistinlilerin topraklarını Yahudilere vermek ve orada gayri meşru bir Siyonist devlet kurmak için düğmeye bastılar.Başta İngiltere olmak üzere, batılı emperyalist güçlerden Fransa, Amerika, Rusya ve Avusturya gibi devletler alelacele Kudüs’te konsolosluklar kurdular.Diğer taraftan da siyonistleri teşkilatlandırdılar. Bu teşkilata siyasi, sosyal, maddi ve manevi her türlü desteği verdiler.Ve bu arada siyonistlerin Kudüs’e akınını hızlandırdılar.Kudüs’e akın eden zengin siyonist yahudiler, geniş topraklar satın aldılar. Artık siyonist yahudi hareketinin kurulması için sahne hazırlandı, kılıf uyduruldu. Amaç, bir taraftan siyonistlere karşı borç diyetini yerine getirmek, diğer taraftan müslümanlardan intikam almak ve ihtilaflı bölge oluşturmaktı.

Siyonizm güdüsüyle ve devlet kurma hayaliyle, göç dalgaları oraya akın etmeye başladı.

Aslında ‘’Siyasi siyonizm’’harekatı, Doğu Avrupa’da, siyonist yahudilerin devamlı olarak baskı ve zulüm görmesine ve Batı Avrupa’daki çağdaşlaşma hareketinin siyonist yahudiler açısından gitgide hayal kırıklığı yaratmasına bir tepki olarak doğdu.Çünkü Batı Avrupa; siyasi,sanayi ,sosyal patlama,çağdaşlaşma ve etnik ayırımcılığına son vermediği gibi, siyonist yahudilerin yerel toplumla bütünleşmesini de sağlayamadı.

Siyonistler, siyonizmin resmi ifadesine, bir yurt edinmesi gerektiğine karar vermesine ve bir siyonist teşkilatının kurulmasına, İsviçre’nin Basel şehrinde, Theodor Herzl Başkanlığı’nda yapılan kongrede, karar verdiler. (1897)

Avrupa’da, özellikle Almanya’da, ırkçı Naziler’in tutum ve davranışları sonucu, 1924-1932 yıllar arasında,çoğunluk Polonya’da olmak üzere, önce altmışbin, daha sonra yüzaltmışbin siyonist yahudi Filistin topraklarına yerleştirildi.Bunların ekserisi; Telaviv, Hayfa ve Kudüs’te iskana tabi tutuldular.

Bu arada Theodor Herzl, Filistin topraklarının bir kısmını satın almak için, Osmanlı Padişahı ikinci Abdulhamid ile görüşme teklifinde bulunur.Padişah önce bu görüşmeyi reddeder. Ancak Theodor Herzl, o günün modası olan ve Avrupa hayranlığı ön planda olması nedeniyle, Abdulhamid’in özel kalem müdürüne; bir adet kravat iğnesi, kol düğmesi (manşeti) gibi birkaç basit hediye sonucu Abdulhamid ile görüştürür.

Osmanlı Devlet’ine, Avrupa’ya olan borçları ödemek kaydıyla, Filistin topraklarının kendilerine verilmesini teklif eder. İkinci Abdülhamid, önce bu teklifi kabul etmese de; daha sonra Rusya’dan gelen siyonistleri, Kudüs’e yerleştirir.Bu göçün toplam sayısı otuzbeşbini buluyordu.

Bu olaydan sonra, Birleşmiş Milletler, Genel Kurul gündemine siyonistleri aldı (Nisan 1947).Genel Kurul,29 Kasım 1947 tarihinde, biri Yahudi ve biri Arap olmak üzere (Filistin topraklarının) iki devlete bölünmesine karar verdi.

14 Mayıs 1948’de İngiltere resmi manda sömürgeciliğine son verirken, aynı gün siyonistler bağımsızlığını ilan etti.

Siyonistleri ilk tanıyanların başında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti geldi. O gün, siyonistlerin nüfusu altıyüzellibin civarında idi. Dikkatinizi şuna celbetmek istiyorum ki; altıyüzellibin ile bu terörist devlet kurduruldu.

Siyonistler bağımsızlığını ilan ettikten 24 saat sonra Mısır, Ürdün,Suriye, Lübnan ve Irak orduları savaşı başlattılar.Aslında savaşı başlatan batı emperyalizmi idi.Yenilen yine Araplar oldu.Amaç, siyonistleri haklı çıkarmaktı.Sonuçta; Birleşmiş Milletler’in kararıyla Kıyı Ovası, Celile ve bütün Negev, siyonistlere verildi. Yahudiye ve Samiri’ye (Batı Yakası) Ürdün’e; Gazze şeridi, Mısır’a verildi.Kudüs ikiye bölündü.Eski şehir dahil doğu kesimi Ürdün’ün,batı kesimi siyonistlerin kontrolüne verildi.

Batılıların ve özellikle İngiltere’nin koruması altında, siyonistlerin Filistin topraklarına göçü hızlandırıldı.Çünkü o yıllarda bu topraklar İngiltere’nin mandası altında bulunuyordu.İngiltere, bütün siyasi kartlarını siyonistlerden yana oynuyordu.Hatta siyonistler, 1922 yılında Kapitalist İngiltere hükümetine başvurarak, diğer dünya ülkelerini ve uluslararası kuruluşları temsil etmek için, bir ‘’Yahudi Ajansı’’ kurulmasını öngördüler.

Bir senaryo olarak; güya Naziler’in zulmünden (!) kaçırılan seksenbeşbin siyonist, İngilizlerin maharetiyle, Filistin’e getirilip yerleştirildiler.

Toprakları genişletmek için; Batılı emperyalistlerden para, siyaset, silah desteğini alan siyonistler terör estirerek kısa zaman içinde yerleşim yerlerini genişlettiler.

İkinci senaryo ise; İngiltere’nin işgüzarlığıyla, ‘’Filistin Meselesi’’ sorunlu bir toprak olarak; Batı emperyalizminin eseri (!) oldu. Böylece ilk siyonist Başbakan; David Ben-Gurion oldu.Haim Weizmann ise; Cumhurbaşkanı seçildi.

Dört ay gibi kısa bir zaman içinde, dünyanın muhtelif yerlerinden ellibin siyonist oraya yerleştirildi. 1951 yılının sonuna doğru, bu nüfus altıyüzseksenyedibini buldu.

Bu tarihlerden sonra, İngiltere ve batı devletlerinin kapalı hamiliği ve ABD’nin açık desteğiyle; siyonistler şımardıkça şımardılar.Halkı müslüman olan coğrafyanın batı emperyalizm şahları, sultanları, kralları, başbakan ve cumhurbaşkanları siyonistlere zaman zaman hizmet etmeyi bir borç bildiler.Çünkü Batılı efendileri böyle emrediyordu.

Bu arada hem batılı emperyalistler hem de bu emperyalist ülkelerde yaşayan büyük kapitalist siyonistlerin eliyle; siyonistlere oluk gibi para aktı, bilgi transferi yapıldı, her türlü teknolojinin kurulması için adeta yarıştılar.Kısa sürede harp sanayi geliştikçe gelişti.

Artık bu gaspedilen topraklar onlara dar gelmeye başladı.

Birleşmiş Milletler, Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyi , İMF,Avrupa Birliği, İSDAK ve benzeri uluslararası kuruluşların tamamı emperyalizme hizmet etmiş kuruluşlardır.Birleşmiş Milletlerin esas karar organının beş daimi üyesi vardır. ABD, Rusya, Çin,İngiltere ve Fransa.Bu ülkeler menfaatleri, siyasetleri neyi gerektiriyorsa o kararı alıyorlar.Başta ABD olmak üzere,hepsi de siyonistlerin hamisi durumundadır.Bugüne dek siyonistler aleyhinde hiçbir ciddi karara imza atmamışlardır.Karar alınsa bile, siyonistler o kararı tanımamışlardır.Bir oyundur oynanıyor müslümanların gözü önünde.

İşte BM Güvenlik Konseyi’nin Eylül 1951 tarihli kararlarına aykırı olarak,sözde siyonistlerin gemileri ve siyonistlere giden gemilerin Süveyş Kanal’ından geçmeleri engelleniyordu.Tiran Boğazı’nın ablukası sıkılaştırıldı; cinayet ve sabotaj için, komşu Arap ülkelerinden gelen terörist grupların gasp edilmiş siyonist topraklarına girişleri artma ve Sina Yarımada’sının Mısır askeri üssüne dönüştürülmesini bahane ederek Ekim 1956 tarihinde, sekiz günlük bir savaş neticesi, Gazze Şeridi ve bütün Sina Yarımadası’nı siyonistler ele geçirdi.Uzun bir dayanma gücüne sahip olmayan siyonistlerin imdadına yine ,Birleşmiş Milletler yetişti.Mısır ve siyonistlerin sınırına BM Acil Durum Kuvveti (UNEF) yerleştirildi.Sonuçta BM kararı ile, siyonistlerin gemileri Eilat Körfez’inden geçmek kaydıyla; siyonistler, Kasım 1956 ve Mart 1957 tarihleri arasında, Sina’dan çekilmeyi kabul etti.Ancak kazanan yine ,Yahudiler oldu.Çünkü Eilat Körfez’inde gemilerin serbest geçişi sağlandı, Tiran Boğazı açıldı ve böylece Halici Fars Körfez’inden petrol, batılılara akmaya başladı, Asya ve Doğu Afrika ülkeleriyle batılıların ve siyonistlerin lehine ticaret canlılık kazandı.

 

Siyonistler, kendilerini haklı göstermek için, Arapları idare eden hainlerle beraber, önce gereken zemini hazırladılar.Amaç, yeni yerleşim yerleri gaspetmek.İşte 1967 altı gün savaşı da bu şekilde gelişti.

Siyonistler bahanelerini şöyle sıralıyorlardı:

_Mısır ve Ürdün sınırlarından Arap terörist akınlarının tırmanması,

_Kuzey Celile’deki tarım yerleşmelerinin, Suriye topçu birlikleri tarafından, sürekli olarak bombalanması,

_Komşu Arap devletlerinin askeri sığınak yapmaları,

_Mısır’ın Sina çölüne, askeri birliklerin nakledilmesi ve BM barış gücünün, bölgeden çıkmasını emretmesi, Tiran Boğazı’nı ablukaya alması ve Ürdün ile bir askeri ittifaka girmesini bahane ederek, 5 Haziran 1967’den önce Mısır’a, sonra Ürdün’e saldırdılar.

Savaş, sadece altı gün sürdü.Uzun bir savaşa takatı olmayan siyonistlerin imdadına yine BM yetişti ve hemen ateşkes ilan edildi.Arap hainleri hemen ateşkesi kabul ettiler.Sonuç olarak; Yahudiye,Samiriye,Gazze,Sina Yarımadası ve Golan tepeleri siyonistlerin kontrolüne bırakıldı.Siyonistlerin gemileri ve siyonistlere giden gemilerin Tiran Boğaz’ından geçişleri rahatça sağlandı.Siyonistler ve batılı emperyalistler yine kazandı, kaybedenler mazlum Arap halkları oldu.Tüm bunlara rağmen, Arap tağutları yine de saltanatlarını sürdürdüler.

Devamı var...

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.