SALAH EL HAMMURİ YAZDI: SİYONİST SÖMÜRGEYE KARŞI DİRENECEĞİZ
KUDÜS, 29 Aralık 2022 15:18
Kalk! Kalk! Kalk!...
Bunlar, yatağımda uyurken sabah saat dörtte, işgal ordusuna bağlı Yamam’dan 15 kişilik silahlı özel birlik yatağımı kuşatınca duyduğum sözlerdi. Evin lambaları yanmadan, odayı aydınlatan ışık, doğrultulan silahlardan çıkan yeşil lazer ışıklarıydı. Oda aydınlanınca bu uyanmanın bir başka uyanma çeşidi olduğunu anladım. İşgalci bu uyandırmayı iyi beceriyor. Bu uyanmada sabah şarkılarının nağmeleri, plastik kelepçeleriyle değişiyor. Ellerine vurulan bu kelepçelerle yolculuğun başladığını anlarsın.
Sekizinci kezdir bu durumu yaşıyordum. Altıncı kez idari olarak tutuklanırken, yedinci olarak zorla ikamet, zorla aileden ve topraktan uzaklaştırmaydı. Sekizinci olarak da kimliğin geri alınması oldu. Hırçınca yapılan bu bir sınır dışı, aşamalı olarak kökünden sökme; toprağımdan, evimden, sosyal çevremden, hikayelerimden ve hayatımdan uzaklaştırma operasyonuydu. Bu, sadece benim hikayem değildir; aksine bu 1948 yılından beri Nekbesi hiç durmayan bir halkın hikayesidir.
Her gün tutuklanma, kovalama, gözetme, takip, hayatı zindan etme, öldürme ve zorla tehcir var. Ben bireyim, cemaatim, aileyim ve vatanım. Bizler, toprağını başkaları için isteyen bir sömürge yerleşim projesiyle karşı karşıyayız. Bunlar rüyanı gasp ediyor, realiteni yerle bir ediyor, hafızanı silmek istiyor. Seni terör ve yıkımla suçluyor. Umutsuzluğa düşmeni istiyor. Seni insani boyutundan soyutlamaya, her yolla ve yöntemle kendisine boğun eğmeni, ona itaat etmeni sağlamaya çalışıyor. Seni öldürmenin, sana işkence etmenin, günü birlik seni kovalamanın suç ve sorumluluğunu sana yığmak istiyor. Hatta bizim cep telefonlarımız bile sömürgeci Siyonistlerin kapsamlı denetiminden kurtulamıyor. Bu konuda payıma da bir şeyler düştü. Ben, halkım, ailem, toprağım; kimliğimiz, kültürümüz ve hafızamız, evet bunların tümü çok yönlü hedeflerin menzilindedir.
Belki de beni sürgün ederler. Ama bu seçeneğe karşı duracağım. Vatan, aidiyet ve Siyonist yerleşim sömürgesine karşı meydan okumak için aslında (kağıttan ibaret olan) kimliğe ihtiyaç yok. Aksine bilince, aidiyet kimliğine ve proje sahibi olmaya ihtiyaç var. İrade ve basirete ihtiyaç var. Her birimiz konumu ve yeriyle karşı koyar. Katılım gösterir ve direnir. İzin alıp özür dilemez.
Şu anda Kudüs doğumlu olduğunu gösteren bir kimliğe sahip değilsin. Peki böyle bir belgeye ihtiyacın mı var? Kadim beldenin sokakları, Kudüs’ün mahalleleri, toprağı, duvarları, insanları... Sana bu kimliği ve aidiyeti sağlıyorlar.
Onlar seni Batı Şeria’ya gönderebilirler. Ya da seni 1948’den sürgün ettiklerinin arasına da katabilir. Ve şu anda sizler içerdekilerle dışarıdakiler, 1948’de işgal edilmiş Filistin topraklarıyla Batı Şeria, Kudüs ve Gazze bölgelerine ayrılmış olarak yaşıyorsunuz. Sizler durmayan bir ikilem içindesiniz. Onların belirlediği coğrafi sınırlara göre yaşamak durumundasınız. Her bir bölgenin ayrı bir kültürü, kimlik ve coğrafi sınırları oldu. Bunlar eskiden beri var olan sömürgecilik coğrafyasıdır. Bunlar halkı, kimliği ve davayı parçalayan bir güce dönüşmüşler. Bu coğrafyalar bazen öyle fikirler üretiyorlar ki ‘biz’i bazen ‘biz ve siz’ diye tanımlıyor. Oradaki bekçi ve güvenliği kutsal ateşi değil, suçu ve suçluyu koruyorlar.
Bu coğrafyalar genç kız ve erkeklerin aşkına mâni olduğu gibi, insanlar arasındaki insani ilişkilerin gelişmesini engelliyor. Bir Filistinlinin 1948’de işgal edilmiş bölgede, diğerinin Batı Şeria’da, öbürünün Kudüs’te, bir diğerinin ise Gazze’de olması için çalışıyorlar. Diğer bir kesimin ise dışarıda olmasını. Böyle kategorize ediyorlar ve bunu dayatıyorlar. Onlar (birbirinin anısı değil) birbirine benzeyen bir kimlik ve sınırları çizilmiş bir kültür oluşturmak istiyorlar. Buraları, ‘yasak’ kelimesiyle çevrili dikenli tellere dönüştürmek istiyorlar. Daha önce ifade ettiğim gibi biz hep unutturmaya karşı direndik, bunu dayatanlara hep karşı durduk. (Dayatılan) bu olgu buluşma iradesini ve aidiyet gücünü engelleyemez.
(Bulunduğumuz her yerde) şurada ve burada direniyoruz. Hala şuna inanıyoruz. Bizim seçeneğimiz, tek bir millet, tek bir dava, kapsamlı bir direniş, herkesi kapsayan bir ortaklığı esas alan ulusal projedir.
Özgürlük (umudu ve mücadelesi), direniş ve coğrafyaya dayalı sömürgeye karşı koyma devam edecektir.
Filistinli nerede olursa olsun, nereye sürülürse sürülsün halkının, vatanının ve kimliğinin sorumluluğunu taşıyacaktır. Bu meseleler o nereye giderse kendisiyle beraber gidecektir.
Ben hala gözetip bekliyorum. Sürgüne maruz kalabilirim. Ancak buna karşı direneceğim. Vatan, aidiyet ve Siyonist sömürgeye karşı direnmek için elinde kimliğinin olmasına ihtiyaç yoktur. Aksine, bir bilince içsel bir kimlik aidiyetine ve projeye ihtiyaç vardır. İrade ve bakış açısına ihtiyaç vardır.
Her birimiz bulunduğu makam ve konuma göre direniş gösterir. Direnişe iştirak eder ve dik durur.
Bunun için izin almaz ve özür dilemez…
(İşgal yönetimi, Kudüslü esir Salah El-Hammuri’yi 18 Aralık Pazar günü erken saatlerde Fransa’ya sürgün etti.
İşgal rejimi medya organları, işgal güçlerinin Fransız vatandaşlığı da bulunan Avukat El-Hammuri’yi idari hapis cezasıyla 9 ay esir tuttuktan sonra Fransa’ya uzaklaştırdığını bildirdi.
İşgal güçleri Avukat Salah El-Hammuri’yi 7 Mart’ta gözaltına almış ve o günden bu yana herhangi bir yargılama olmadan idari hapis cezasıyla esir tutmuştu.
Fransa’ya sürgüne gönderilen El-Hammuri bir insan hakları savunucusu. Ed-Damir İnsan Hakları ve Esirlere Destek Müessesesi’nde görev yapıyordu. Annesi Fransız ve babası Kudüslü bir Filistinli.
Kudüs’te doğup büyüyen iki çocuk babası El-Hammuri’nin eşi Fransız.
Avukatı yaptığı açıklamada, El-Hammuri’nin işgal rejimi tarafından sistematik baskılara maruz bırakıldığını, telefonunun dinlendiğini ve Kudüs’te ikamet hakkının elinden alındığını kaydetti.
Avukatı, El-Hammuri’nin ayrıca 2005-2011 yılları arasında işgal rejimi zindanlarında esir tutulduğunu ve mahkumiyetinin bitmesine az bir süre kala esir takası anlaşmasıyla özgürlüğüne kavuştuğunu ifade etti.)
Filistin Enformasyon Merkezi
KUDÜS, 29 Aralık 2022 15:18
Yorumlar (0)