ADNAN EBU AMİR SİYONİST İSRAİL'İN ÇÖKÜŞ SÜRECİNİ YAZDI

Ortaya çıkan jeosiyasi tablo ile dünyadaki yeni askeri ve siyasi paktlara katılmasına rağmen İşgal rejimiyle ilgili acı gerçeği gizlemeye ve varlığıyla ilgili derin kaygıyı örtmeye yetmiyor. Sözde devletin başında olan liderlerin bile artık yüksek sesle yıkılış ve yok oluş gerçeğini ifade etmekten kaçınmıyorlar. 

Görüntülenme: 863 Tarih: 26 Temmuz 2022 04:23
ADNAN EBU AMİR SİYONİST İSRAİL'İN ÇÖKÜŞ SÜRECİNİ YAZDI

Benny Gantz ve Ehud Barak başta olmak üzere Siyonist siyasi yetkililer geçmiş tarihi olayları hatırlatıp, geçmiş krallıkların yıkılışını gündeme getirmekte, İsrail’in ayakta kalmasında kuşku duyduklarını ifade etmekte ve sekizinci on yıllık dönemi aşma konusundaki kuşkularını dile getirmekte, bu endişelerine de ‘Sekizinci Dönem' ismini vermektedirler.

İsrail işlerinde uzman araştırmacı yazar Adnan Ebu Amir “İsrail'in Çöküş ve Yok Oluş Söylemi: Neden ve Sonuçları” adıyla bir analiz yayınladı. Çalışmada İsrailli yetkililerin bu çöküş söylemi ve geçmişi hatırlatma nedenlerini ele alıyor.

İşgal medyası gazetecilerin, siyasi ve askeri önde gelen lider ve yetkililerin uyarıcı hatırlatmalarını durmadan manşete taşıyor. Hepsi de İsrail’in şu anda tarihi ve riskli bir dönemeçten geçtiğini daha önceki Yahudi devletlerinin karşı karşıya kaldığı sona doğru ulaşmak üzere olduğunda hemfikirdirler.

Bennett, Lapid, Barak ve Netanyahu… Hepsi de işgal rejimini içeriden birbirinden ayıracak ve çözecek iç tehditlere değiniyorlar. Bu tehlikelerin başında iç savaş, siyasi bölünme, hükümetin kötü idare edilmesi, Siyonist işgal rejiminde Yahudi nüfusun azalması, çevredeki askeri ve güvenlik tehditlerinin artıp büyümesinin yanında daha önceki Yahudi krallıkların sekizinci on yıllık dönemi aşmadan dağılmalarına neden olan tarihi olayların tekerrür etmesinin zamanı geldiğine dikkat çekiyorlar.

Devletin zirvesinden yapılan bu açıklamalar İsrail’de büyük yankı yaptı. Bazıları bu açıklamalara destek verirken, bazıları da bunları yorumlarken meseleyi daha farklı bir boyuta taşıdı ve şerhini yaptı. Siyonist Yigal Bin-Nun şunları yazdı:

“Birçok İsraillinin üzerinde umutsuzluklarını yansıtan endişe ve huzursuzluk görürsün. Çünkü bazıları yüksek sesle şöyle haykırıyor: İsrail uzun bir müddet artık olmayacaktır. Zaten kuruluşu da temelde başarısız bir maceraydı. O nedenle kötümser bir hayat yaşıyorlar. Büyük felaket meydana gelmeden önce hem kendilerini hem de başkalarını kaçmaya teşvik ediyorlar.”

İç Korkular

İç korkuların başında İsrail krallarının (kurucularının) sahada olmayışları geliyor. Buna kurucu neslin yokluğu da denilebilir. Bu, birinci iç korkudur. Özellikle Ariel Şaron ve Şimon Perez’in ölümünden sonra ilk kurucuların döneminin sona erdiği konuşulmaya başlandı. 

Çalışmayı yapan yazarımız, araştırmasında daha sonra, ilk kurucu neslin ölümünden sonra İsrail’i vuran yolsuzluk, kötü gidişat ve bozulmalara geçiyor. Olmert’i yolsuzluk vururken, en uzun dönemlerden birini iktidarda geçiren Netanyahu ise, askeri ve güvenlik başarısızlıklarla dolu bir dönem geçirmiştir. Birçok İsrailliye göre de Netanyahu dönemi başarısız bir dönemdi.

İsrail’in içerideki ikinci korkusu ise iç bölünme ve bunun doğuracağı sonuçlarla ilgili korkudur. İç savaş söylemi böyle bir korkunun sonucudur. Bu ifade, Yitzak Rabin’in Kasım 1995 yılında fanatik bir Yahudi tarafından öldürülmesinden sonra kullanılmaya başlandı. O yıldan sonra hiçbir İsrail hükümeti hukuki süresi olan dört yılını dolduramamıştır. Son Bennett hükümetinin ömrü de sadece bir yıl olmuştur. 

Yazarın tespitine göre, çeyrek asırdır işgal hükümetleri toplumun katmanları arasında birliği bir yana insicamı bile sağlayamamıştır. İlk dönem hükümetleri az sayıdaki partilerin koalisyonuyla kurulurken, son dönemde her hükümette yeni ortaklar olmuştur. Son yıllarda ideolojisi ve yönelişi farklı partilerde bir hayli artış meydana gelmiştir. Son dönemlerde kurulan koalisyon hükümetlerinden hiçbiri dört yıl dayanamamıştır.

Dış Korkular

Dış tehlikeleri Savaş Bakanı Müsteşarı Dror Shalom saymaktadır. Ona göre “İsrail’i bekleyen muhtemel tehlikeler, Hizbullah ile yıkıcı bir savaşa girilmesi, aynı anda değişik yönlerden kaynakları farklı füze saldırılarına maruz kalması, kimyasal ve biyolojik saldırılara maruz kalması, kendisini tehdit edecek kadar güçlü silahlı milis güçlerin ortaya çıkması, bilgi sistemini bozacak saldırılara maruz kalınması, Filistinlilerle yapılan görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanması sonucu iki halklı bir devletin kurulması için ses ve çağrıların yükselmeye başlaması, Amerika’nın dış politika değişikliğine gidip, Ortadoğu’daki müdahalelerini hafifletmesi, İsrail’e yaptığı yardımları azaltması ve askerinin bölgeyi terk etmesi” İsrail için çok ciddi tehditlerdir.

Dror’un uyarılarına göre İsrail’e yönelik dış kaynaklı tehlikeler son yıllarda gerilemesi gerekirken, yükselişe geçmiştir. Bunun nedeni de (ona göre) siyasi ve askeri düzlemde yapılanlarla ilgili korkudur. 

Bu alanda duyulan ikinci şıktaki korku Filistin direnişinin sahada aktif bir şekilde kendini göstermesi ve (her türlü baskıya rağmen) direnişini sürdürmesidir. İsrailliler birinci Lübnan savaşından sonra Filistin direnişinden ilelebet kurtulduklarına inanıyorlardı. Ancak bugün Gazze’deki direnişe bakanlar, bunun nasıl işgalci için caydırıcı olduğunu, kalbine kadar füzelerle vurduğunu ve bugün neredeyse yarı nizami bir orduya dönüştüğünü göreceklerdir.

Üçüncü korku Kuzey Cephe ile ilgilidir. İsrailliler bu konuda daha çok baskı altında ve karışıklık içinde yaşıyorlar. İsrail ordusu 2006 yılında meydana gelen savaşta Lübnan’ı baştan sona kadar her tarafı yakıp yıkmalarına, Hizbullah’ın kuzey yerleşkelere füze atışını on altı yıldır engellemelerine rağmen, hareket gücünü katlamış durumda.

Dördüncü korku, Doğu Cephedir. Özellikle İran. İsrail, Tahran’ın nükleer bomba edinmesinden fazlasıyla endişe ediyor. 

Beşinci korku siyasidir ve en fazla görünen de budur. Bu korku, Filistinlilerle olan savaşta nihai bir çözüme ulaşılmamasıdır. Böyle bir çözüm öncelikle İsraillilerin Filistin topraklarından geri çekilmesiyle bedel ödemelerini gerektirmektedir. Bu konu İsraillileri ikiye bölmüş durumda. Bu hal, İsrail’i, konuya savaşı bitirme değil, onu idare etme cihetinden bakmaya itmektedir. Bu da İsrail’in sırtında hiç kapanmayacak bir yaranın açılmasına neden olmaktadır.

Altıncı korku ise, İsrail’in müttefiki Amerika’nın destek ve yardımını kaybetmesidir. Barak Obama ile başlayan iki dönemdeki siyasi desteğin giderek azalmaya başlaması, Demokrat Parti’de bunun açık bir şekilde görülmesi, endişelerini haklı çıkarıyor.

Yazarımız sözlerini şöyle sürdürüyor:

“İsrail’in bu söyleme isteyerek ve öylesine gittiğini çıkarmak biraz zordur. Yani korkularından bahsederken öylesine bunu dile getirdiği, entelektüel bir konforla bunu savunduğu, salt bir kültürel tartışma için ifade ettiği söylenemez. Aksine bu tür hayati ve varoluşsal soruları gündeme getirmeye iten etken, gerçek ve öznel korkulardan kaynaklanıyor. Bunlar devlet için büyük tehditler oluşturduğunu belki de yok oluşuna yol açacağı hissi veriyor.” 

Sözlerine şöyle devam ediyor:

“Bu, en iyi ihtimalle İsrail’in varlığını korumaya bakma, yok oluşuna neden olacak sebepleri ortadan kaldırmak için çaba harcadığı bir aşamaya girdiğini gösteriyor. Bu da onun daha fazla genişleme, bölgesel ve uluslar arası alanlarda varlık gösterme emellerini erteleme yoluna gideceğine işaret ediyor.”

Yazar son olarak şunları söylüyor:

“Siyonist işgal rejiminin varlığıyla ilgili uyarılarla yıkılışıyla ilgili korkular, işgal varlığının birinci seçkin liderleri tarafından yapılıyor. Bunlar siyasi kutuplaşma ve partizanlık oyunlarının ötesinde bir durum. Bu hem konunun hem de onu dillendirenlerin ciddiyetini gösteriyor. Bu, devletin iç savaş tuzağına düşeceği korkusunun ciddiyetine de doğruluk ihtimalini veriyor.”

Filistin Enformasyon Merkezi

Yorumlar