Bu da Siyonist Rejim'in bu Arap ülkeleri ile ilişkilerini normalleştirmeye kurtarıcı melek gözüyle baktığını gösteriyor. Aslında bu ülkeler Siyonist Rejim ile ilişkilerini normalleştirerek en büyük ihaneti Filistin halkına hakkında yapmıştır. Tabii bu Siyonist Rejim için en büyük hizmet sayılır. Bu süreç Netanyahu döneminden beri başlamış ve kırılgan olsa da Lapid-Bennet döneminde devam etmiştir. Bu süre içerisinde Siyonist Rejim koalisyonunun partilerinden biri Arap ülkeleri ile ilişkileri normalleştirmeyi kendi adına yazmak istemiş ve karnesine başarılı bir puan olarak yazdırmak istemiştir.
Bu bağlamda, Lapid-Bennett koalisyonunun iç güvenlik ve istikrarı tesis etmedeki başarısızlığının tespit edilmesinin ardından ve Filistinliler, 1948'de işgal edilen İsrail olarak bilinen topraklarda altıdan fazla İsrail karşıtı operasyonu başarıyla yürütmesinden sonra diğer yandan, Ukrayna savaşı ve Rusya-İsrail ilişkilerinde tansiyonun tırmanması ile birlikte İran'ın Suriye'deki varlığının güçlendiğine dair haberlerin ardından, Siyonist Rejim'in sözde yalnız olmadığı gözler önüne serilmek istenmesi bağlamında Arap rejimleri ile normalleşme haberleri yoğunlaşmaya başladı.
Bu bağlamda, İsrail Hayome Gazetesi, rejimin Savunma Bakanlığının yeni uzlaşmaya yanaşan Arap ülkeleri de dahil olmak üzere dünya çapında 11 milyar 300 milyon dolarlık silah satışlarının arttığına dair birkaç hafta önce yayımlanan haberlerini tekrar yayınlayarak, İsrail silahlarını küresel silahlarla karşılaştırmaya çalıştı ve yeni Arap ülkelerinin bu konuya hayran olduğunu iddia etti. Ancak Siyonist Rejim İsrail gazetesi İsrail Hayom birkaç noktayı ve gerçeği kasten görmezden geldi: " Birincisi, eğer rejimin füze savunma sistemleri dahil silahları şimdiye kadar propagandası yapıldığı kadar güçlüyse, o zaman neden Filistin füze saldırılarına karşı koyamamıştır? Filistin'in füze kabiliyeti çok mu gelişmiş, yoksa İsrail füze savunma sistemlerinin kabiliyeti abartılmış mı sorusunu sormamak elde değildir.
İkincisi, İsrail hem silahlarını pazarlamak hem de çatışma bölgelerindeki varlığını güçlendirmek için kasıtlı olarak krizleri ve hatta savaşları tırmandırıyor. Bu konuda birçok gösterge de söz konusudur. Aslında Sudan'ın bölünmesi İsrail'in Nil havzasındaki yerini sağlamlaştırmasını sağlamış, Yemen savaşı Suudi Arabistan ve BAE'nin başını çektiği saldırgan devletleri İsrail'e yakın bir vaziyete sokmuş ve nihayet Filistin meselesini marjinalleştirerek bu ülkelerin rejimle ilişkileri normalleştirmesine yol açmıştır.
Filistin, Dağlık Karabağ savaşı gibi durumlar da rejimin Güney Kafkasya'da daha fazla varlık kazanmasına ve Azerbaycan Cumhuriyeti'ni silah müdavimlerinden biri haline getirmesine neden oldu. İranofobi projesi rejimi Fars Körfezi'ne yöneltmiş ve bu bölgelerin kapılarını açmasına yol açmıştır. Bu bağlamda silah satışına ek olarak bu ülkelerden bazılarının istihbarat, güvenlik ve askeri hizmet servislerine sızmasına izin vermiştir. Demek ki bu ülkelerin Siyonist rejimle silah, güvenlik ve askeri işbirliği, görünüşte söylenenin aksine, bu ülkelere sadece güvenlik ve istikrar getiremez, tam tersine güvenliklerini tehlikeye atabilir. Aslında bu gerçek yeni uzlaşan Arap rejimlerinin ihlal ettiği bir meseledir.
Nasıl geçmişte silah alımları bölgeye güvenlik ve istikrar getirmediyse ve sadece yerel ve bölgesel kalkınmaya harcanabilecek milyarlarca dolarlık bölgesel sermayenin Batı'daki silah tüccarlarına gitmesine neden olduysa, şimdi de Siyonist Rejim İsrail'den yapılan silah alımları da başka bir sonucu olmayacaktır. Çünkü zaten silah alımı güvenliği tehlikeye sokan etkenlerden biridir. Buna ilaveten İsrail her zaman istikrarsızlık ve krizler ve savaşlara bir fırsat olarak bakmış ve silahlarını satmaya ve askeri varlığını güçlendirmeye çalışmıştır. Ülkelerin İsrail silahlarını almaya müşteri olması da bu gerçekten kaynaklanmaktadır.
parstoday