29 KASIM DÜNYA FİLİSTİN HALKI İLE DAYANIŞMA GÜNÜ

29 Kasım 1977'de BMT Genel Kurulu oy çoğunluğu ile bu günü dünya takviminde Filistin halkı ile dayanışma günü olarak adlandırmış ve üye ülkelerden bu günü ulusal takvimlerine yerleştirmelerini ve anmalarını istemiştir. Biz de bu bağlamda sizlere özel bir program hazırladık. Birlikte dinleyelim. 

Görüntülenme: 1206 Tarih: 27 Kasım 2021 13:18
29 KASIM DÜNYA FİLİSTİN HALKI İLE DAYANIŞMA GÜNÜ

BMT'nın bu eyleminin amacı, Filistin toplumunun sorunlarına küresel bazda dikkat çekmek olduğu görünüyor, ancak mevcut kanıtlar ve deliller BMT'nin zaten Filistin halkını destekleyecek bir konumda olmadığını, aynı zamanda bazılarının desteğiyle özellikle de Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri desteğiyle  Siyonizm'e arka çıktığını, Filistin'in mazlum insanlarının haklarını her zaman göz ardı ettiğini gösteriyor. Bu vesileyle hazırlanan özel bir konuşmada bunun hakkında daha fazla konuşacağız. 

29 Kasım 1947'de BMT Genel Kurulu, Filistin topraklarını İbrani ve Filistin toprakları olarak bölen ve Filistin topraklarının yüzde 55'in Siyonist rejime ait olduğu bir kararı kabul etti. 181 sayılı Karar olarak bilinen bu kararın kabul edilmesiyle birlikte Filistin toplumunun sorunlarının ilk tohumu atıldı. Filistin topraklarındaki toplumu acımasızca bölen ve Filistin topraklarında ve Filistinlilerin atalarının evlerinde tarihi Filistin toplumunun bir kısmını yok sayan ve onları Siyonistlere veren karar yeni zulüm ve taciz dolu bir dönemin başlangıcı oldu. 

Otuz yıl sonra, 1977'de, BMT Genel Kurulu bu kararın kabulünün yıldönümünü, yani her yılın 29 Kasım gününü Filistin Halkıyla Dayanışma Günü olarak adlandırdı. Bu eylemin asıl amacı Filistin toplumunun içinde bulunduğu kötü duruma dikkat çekmek olsa da ancak mevcutta, Filistin Halkıyla Dayanışma Günü'nün kabul edilmesinden 44 yıl sonra durumun hiç de iyiye gitmediğini görülmektedir. Dünyanın her zaman aklında olan soru, Siyonist rejimin Filistin halkına karşı işlediği suçlara karşı Birleşmiş Milletler'in ne yaptığıdır. Bu sorunun cevabı Filistin halkının içinde bulunduğu içler acısı durumda aranabilir.  İsrail'in mazlum bir ulusa karşı devam eden baskı ve işgalinin önlenmesinde BMT'nın ne denli pasif davrandığı aşikardır.

Yetmiş yılı aşkın süredir devam eden saldırı ve işgal olayları, bu millete yapılan zulmün ancak "Filistin Halkıyla Dayanışma Günü" ilan edilerek ortadan kaldırılamayacağını gösteriyor. Siyonist rejim İsrail bütün bu yıllar boyunca BMT antlaşması yükümlülüklerinin birçoğunu ihlal etmiş ve bu süre içerisinde 5 milyondan fazla Filistinlinin yerinden edilmesinden sorumlu olmuştur. 

 

181 sayılı BM Kararı'ndan önce Filistin halkı 27 bin kilometrekarelik Filistin coğrafyasının tamamında yaşıyordu ve asıl sahibi sayılırdı. Ancak bu kararın alınmasından sonra Siyonistler organize ve sistematik şiddet, katliam, yıldırma ve çeşitli savaş siyasetlerini uygulayarak bu toprakların büyük bir bölümünü işgal ettiler ve Filistin toplumunu yerinden ettiler. Aslında son yüzyılların en büyük zulmü Filistin'de yaşandı. Bu acı hikayede bir milletin, toprağından, evinden, çiftliğinden, mal varlığına, namusuna ve kimliğine kadar her şeye el konulur.

Gazze'nin acımasızca kuşatılması ve masum insanların topluca katliam edilmesi ve cezalandırılması, tüm uluslararası yasaların ve normların çiğnendiği Filistin halkına yönelik zulmün açık bir örneğidir. Son dönemde de Siyonistler mazlum Filistin halkına, özellikle çocuklara yönelik vahşetini yoğunlaştırmıştır.

 Sahte Siyonist rejimin şeytani soykırım politikaları doğrultusunda savunmasız çocukların katledilmesi, 1948'de Filistin'in yasa dışı işgalinden itibaren başladı. 1989 Çocuk Haklarına Dair Konvansiyonunun oluşturulması bile bu süreci durdurmadı ve bu durum Filistinli çocukları çocuksu dünyalarından uzak düşürdü. 

Filistin topraklarının yasadışı işgalinden bu yana, savunmasız çocuklar ve kadınlar da dahil olmak üzere mazlum Filistinlilerin katledilmesi, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın işgalci Siyonist rejimi kınamak için şimdiye kadar hiçbir ciddi adım atmadığı bir dönemde yaşandı.  1967'den bu yana 50 binden fazla Filistinli çocuk ve 18 yaşın altındaki genç gözaltına alındı ​​ve yüzlerce çocuk ve genç hala korkunç İsrail tutuklama ve hapsetme merkezlerinde tutuluyor. Ayrımcılık yapmama ilkesi uzun süredir çifte standartlı yaklaşımlara tabi tutulduğu için, Batılı ve uluslararası insan hakları belgeleri, zulüm gören Filistinli çocukların haklarını hiçbir zaman garanti etmemiştir.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei Dünya Kudüs Günü dolayısı ile yaptıkları konuşmalardan birinde  bu gerçeğe değinerek  şöyle buyurmuşlardır: "Bugün dünya,  korona kurbanlarının sayısını tek tek sayıyor, ancak hiç kimse Amerika ve Avrupa'nın savaş ateşini fitillediği ülkelerde binlerce şehit ve esir düşenden kimin sorumlu olduğunu ve katilin kim olduğunu sormamış ve sormayacaktır da.  Afganistan, Yemen, Libya, Irak, Suriye ve diğer ülkelerde dökülen kanın sorumlusu kim?  Amerika ve Avrupa'nın savaşı başlattığı ülkelerdeki binlerce şehit  ve esirin sorumlusu kim?  Afganistan, Libya, Yemen, Irak, Suriye ve diğer ülkelerde haksız yere dökülen kanların sorumlusu kim?  Filistin'de bu kadar cinayet, gasp, yıkım ve zulmün sorumlusu kim? Neden  kimse İslam alemindeki mazlum çocuk, kadın ve erkekleri saymadı? Neden  Müslümanların katliam edilmesi yüzünden baş sağlığı dilemiyorlar? Neden milyonlarca Filistinli  70 yıl boyunca  evlerinden barklarından uzak düşsün, sürgün edilsin? ve neden  Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs hakarete uğramalı?  Sözde Milletler Teşkilatı görevini yapmamıştır.  Sözde insan hakları kurumları ölmüşler.   " Çocuk ve Kadın Haklarını Savunma" mazlum Yemenli ve Filistinli kadınlar ve çocukları kapsamıyormuş.  İşte zalim Batılı güçler ve küresel ağlarının durumu bundan ibaret. Onlara uyan bölgesel kuklalarının durumu da  kelimeler ile anlatılamayacak kadar kötü, tam bir rezalettir. "

Filistin Halkıyla Uluslararası Günü'nün kabul edilmesinin üzerinden 44 yıl geçmiş, ancak Birleşmiş Milletler Teşkilatı Siyonist rejimin Filistin halkına karşı işlediği cinayetler karşısında çoğu zaman sessiz kalmış ve bazen aşırı pasifliği ile zulmü ikiye katlamıştır.  Filistin toplumunun bu durumlarda gördüğü zulümler kat kat artmıştır. Bazı BM komisyon ve komitelerinde Siyonist rejim temsilcilerinin seçilmesi veya bazı Filistin şehirlerinin ve tarihi ve dini mekanların İbranice isimlerinin onaylanması, BM'nin Filistinlilere yönelik baskı ve zulümlerde Siyonistlerle olan işbirliğinin bile açık göstergeleridir.

Siyonist rejimin Filistin halkına yönelik suçları ve cinayetleri  tüm bu yıllar boyunca devam ettiği  ve Birleşmiş Milletler Teşkilatının Filistin halkının haklarının ihlaline ve milyonlarca Filistinlinin topraklarından sürülmesine karşı sessiz kaldığı bir sırada  Filistinliler ile dayanışma gününün onaylanması, Birleşmiş Milletler Teşkilatının Filistinlilere karşı yapılan zulümlerde Siyonistlerin yanında olduğu gerçeğini değiştiremez.  Bu noktadan hareketle şunu söylemek gerekir ki Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından Filistin halkıyla dayanışma günü ilan edilmesi aldatmacadan ibarettir ve  dünya kamuoyunu aldatmaya yönelik bir eylemdir, sadece bir slogandır. 

Tabii ki Siyonist-sömürgeci otoriter diplomasinin egemenliği ve Siyonist medyanın bu diplomasinin meşrulaştırılmasındaki rolünün yoğun olduğu bir sırada Filistin halkına destek ermek adına bu fırsatın kaçırılmayacak bir fırsat olduğunu da söylemek gerekir.  Ancak bu bölünmüş toplumu desteklemek için Filistin halkıyla dayanışmanın onların zati olarak gelen haklarını kullanma yönünde olması gerektiği gözden kaçırılmamalıdır.

Filistin davasını desteklemenin iki önemli yönü vardır: Birincisi, Birleşmiş Milletler'in pasiflik ve zayıflık yörüngesinde hareket etmesidir. Bunun nihai sonucu ise baskı ve işgalin sürekliliğidir. Ancak ikinci boyut, büyük bir tarihi baskıya maruz kalmış bir ulusu desteklemek amacıyla Filistin halkıyla gerçek bir dayanışma meselesidir. Böyle bir durumda Filistin ulusu, ihlal edilen haklarını savunmak için direniş yoluna girmiştir. 

Bu bağlamda İran İslam Cumhuriyeti,  dünyada adil barış ve kapsayıcı barışın,  zulme ve zorbalığa son vermekle mümkün olabileceğini, milletlerin haklarına saygı duyularak , dini ve kültürel değerlerine saygınlık göstererek, milletlerin kendi kaderlerini belirleme ilkesine uyularak mümkün olabileceğini bunun başka bir yolunun olmadığına inanıyor.  Uluslararası Topluluk  da  BMT'ndan beklentisi,  tüm milletlerin haklarına eşit yaklaşmasıdır.  Geri dönme ve  Self-Determinasyon hakkı ve tüm Filistinliler için  bağımsız bir devlet kurma hakkı  BMT hukuku çerçevesindeki en önemli gündem maddeleri sayılmaktadır. 

parstoday

Yorumlar