RAMAZAN DEVECİ: KUDÜS DAVASI İSLAM DAVASIDIR

Minber-i Aksa Dergisi'nden İbrahim Ethem Ayaz ve Ömer İz, Yazar Ramazan Deveci İle Kudüs ve Kudüs Davası üzerine bir söyleşi gerçekleştirdiler. 

Görüntülenme: 910 Tarih: 23 Kasım 2021 00:11
RAMAZAN DEVECİ: KUDÜS DAVASI İSLAM DAVASIDIR

Minber-i Aksa Dergisi'nden  İbrahim Ethem Ayaz ve Ömer İz,  Yazar Ramazan Deveci İle  Kudüs ve Kudüs Davası üzerine bir söyleşi gerçekleştirdiler.

Söyleşide,  Kudüs'ün önemine dikkat çeken Ramazan Deveci "Kudüs davası İslam davasıdır. Bir Müslüman’ın İslam bilincinin mihenk taşıdır Kudüs. Kudüs davası konusunda duyarlı değilse bir Müslüman İslam’ı Kuran’ı doğru anlamamıştır, anlayamamıştır. O Müslüman’ın Kudüs’le birlikte inancıda, düşüncesi de işgal altında demektir. Aklı, fikri, yüreği, inancı özgür Müslümanların davasıdır Kudüs. Kudüs ümmetin aynasıdır. Kudüs özgür değilse ümmet özgür değil demektir. Kudüs özgür değilse Mekke, Medine özgür değil demektir. İstanbul, Konya, özgür değil demektir." diye sözlerini devam ettiriyor.

Ramazan Deveci, dünya Müslümanları olarak Kudüs davasına yeteri kadar önem vermediğimizi sözlerine ekleyerek,  Kudüs’ün özgürlüğü için yeterince çalışmadığımızı belirtiyor.

..

Ramazan Deveci: “Kudüs’ün İşgali Müslüman Yüreklerin İşgalidir”

Ramazan bey, sizi biraz tanıyabilir miyiz?

1965 yılında Gaziantep’in İslahiye ilçesinde doğdum. Dergi, vakıf, dernek yöneticiliği yaptım. Emekliyim…  Lise yıllarımdan beri düzenli olarak okumaya çalışıyorum, tevhid ve adalet için, adil bir dünya için elimden geldiği kadar mücadele ediyorum .  Ekran Gazetesi isimli haber sitesinin Genel Yayın Yönetmeniyim. Çeşitli internet sitelerinde yazılarım yayınlandı, yayınlanıyor. Çıra yayınlarında yayınlanmış 5 Adet kitabım var. Evli, üç çocuk babasıyım.

Aşkımıza, Davamıza Şahit Olan Şehirler: Kudüs adında bir kitap yazdınız. Sadece Kudüs yok ama Kudüs kitabı şekillendiren ana unsur gibi duruyor. Bu kitabı yazmanıza vesile olan özel bir sebep var mı?

Sizinde belirttiğiniz gibi kitapta Kudüs dışında İslam dünyasındaki başka şehirler üzerine düşülmüş notlarda var, ancak kitabın ana omurgasını Kudüs oluşturuyor. İnşallah Kitabın ikinci baskısını, Kudüs konusunda bazı eklemeler yaparak ve diğer şehirleri de ayırarak, sadece Kudüs olarak basmayı düşünüyorum. 

Kudüs davasının benim hayatımda ve mücadelemde hep önemli bir yeri oldu. Kudüs’ü işgal altında görmek acıda olsa, Kudüs ziyaretimden sonra bu kitabı yazmaya karar verdim. Çünkü Kudüs bir iman ve İslam davasıdır. Peygamberimizin miraç mekanı, vahiy yurdu Kudüs, bugün işgal altında. İşgalci İsrail bu vahiy yurdunda Filistinli kardeşlerimize eşsiz zulümler yapıyor. Bugün İslam dünyasının en önemli konularından biri, öncelikli gündemi Kudüs olmalı bence.

Ne yazık ki dünya Müslümanları olarak Kudüs davasına yeteri kadar önem vermediğimizi Kudüs’ün özgürlüğü için yeterince çalışmadığımızı düşünüyorum. Kudüs davasını, Kudüs’ün önemini Müslümanların gündemine taşımak Kudüs davasına bir katkı sunmak için bu kitabı yazdım diyebilirim. Özgür Kudüs mücadelesine kitabımın küçücük bir katkısı olursa, kardeşlerimizin Kudüs davasını hatırlamasına vesile olursa kendimi bahtiyar hissedeceğim.  

''Kudüs'ün Özgürlüğü Davası''nı yüreğinde taşımayan bir Müslümanın yüreği de, düşüncesi de, inancı da işgal altındadır.'' diyorsunuz. Kudüs sizin için ne ifade ediyor?

Kudüs benim için tevhiddir, adalettir, vahdettir, direniştir. Zulme, haksızlığa, emperyalizme, siyonizme karşı mücadele etmektir. Gasp edilen kutsal topraklardır. İşgal edilen vahiy yurdudur.  Zira onlarca Peygambere ev sahipliği yapmış onlara inen vahye şahitlik etmiştir.

Kudüs; İbrahim’in, İsa’nın, Musa’nın Davud’un Süleyman’ın  Zekeriya’nın, Yahya’nın ve daha nice peygamberin tevhit ve adalet mücadelesine şahitlik eden bir şehirdir. Hepsine selam olsun. Kudüs Muhammed (as)’in miracının şahididir.

İslam Ümmetinin izzetinin ve zilletinin şahididir Kudüs. Ümmetin vahdetinin nasıl izzet kazandırdığının şahididir Kudüs. Kudüs işgal edilmişse ümmet parçalanmış Müslüman yürekler işgal edilmiştir. Bugün İslam ümmetinin parçalanışının, zilletinin, ezikliğinin en büyük şahididir Kudüs. Zira Kudüs özgür olmadan ümmet zilletten kurtulmayacaktır. Ümmet birliği sağlanmadan da Kudüs özgür olmayacaktır.

Kudüs bizim sevdamızdır, aşkımızdır. Kudüs bizim kıblemiz, kutsalımızdır. Kudüs bizim hayalimiz, hayallerimizin vazgeçilmez unsurudur. Müslümanlar canları pahasına Kudüs’ü korumak ve özgürlüğüne kavuşturmakla sorumludurlar. Kudüs’ün özgürlüğüne dair hayali olmayan Müslümanlar, İslami mücadele bilincini geliştiremezler.

Kudüs davası İslam davasıdır. Bir Müslüman’ın İslam bilincinin mihenk taşıdır Kudüs. Kudüs davası konusunda duyarlı değilse bir Müslüman İslam’ı Kuran’ı doğru anlamamıştır, anlayamamıştır. O Müslüman’ın Kudüs’le birlikte inancıda, düşüncesi de işgal altında demektir.

Aklı, fikri, yüreği, inancı özgür Müslümanların davasıdır Kudüs. Kudüs ümmetin aynasıdır. Kudüs özgür değilse ümmet özgür değil demektir. Kudüs özgür değilse Mekke, Medine özgür değil demektir. İstanbul, Konya, özgür değil demektir.

Bir anlamda Kudüs’ün işgali Müslüman yüreklerin işgalidir. Onun için “Kudüs’ün özgürlüğü davasını yüreğinde taşımayan bir Müslüman’ın yüreği de, düşüncesi de, inancı da işgal altındadır” dedim.

Kitabınızın Kudüs ile ilgili son bölümünde ''Şimdi Kudüs'e dair hayallerim var'' diyorsunuz. Kudüs'e dair sizin hayalleriniz nedir?

Kudüs’e dair en büyük hayalim dünya gözü ile ‘Özgür Kudüs’e şahit olmaktır. Özgür Mescid-i Aksa’da eşimle çocuklarımla birlikte bir sabah namazı kılmak, Rabbime şükür secdesi yaparak hamd etmektir.

Çünkü Kudüs’ün özgürlüğü sadece bir şehrin özgürlüğü değildir, bir ümmetin özgürlüğüdür bir ümmetin yeniden dirilişidir, bir ümmetin vahdete birliğe ulaşmasıdır.  Ümmet dirilmeden, ümmet vahdete birliğe ulaşmadan Kudüs özgür olmayacaktır.  Kudüs’ün özgürlüğü için çalışırken ümmetin birliği vahdeti içinde çalışmalıyız. Rengi, mezhebi, ırkı, cemaati ne olursa olsun tüm Müslümanları sevecek bir anlayışla, sevecek bir yürekle Müslüman kardeşlerimize yaklaşmalıyız. Müslümanların bir ve beraber olduğu yeryüzünde tevhid ve adaletin hakim olduğu, yeni adil bir dünya için mücadele ettikleri, yeryüzü zalimlerini cezalandırdıkları, Kudüs’ü özgürlüğüne kavuşturdukları bir dünyanın hayali ile yaşamak bile güzel.

Hayalleri olmayanların mücadeleleri de olmaz. Bence her Müslüman’ın Kudüs’ün özgürlüğüne dair hayalleri olmalı.. Özgür Kudüs sokaklarında yağmurlarda ıslanacağımız günlerin hayali ile yaşamalıyız. Ama tabi ki kuru hayal kurmakla olmaz, bu hayalimizin gerçekleştirmesi için çok ama çok çalışmalıyız.   

Günümüzde bazı sözde alimler Mescid-i Aksa'nın İsra Yurdu olup olmadığını tartışıyorlar. Sizce bu tartışmalar doğru mudur, Bunda ki esas gaye nedir?.

Mescid-i Aksa kesinlikle İsra yurdudur. Bu konuda hiçbir şüphe duymamakla birlikte bu konuyu kısaca değerlendirmek istiyorum

Rabbimiz “Bir gece kulu Muhammed’i Mescidi Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya götüren Allah’ın şanı çok yücedir” (İsra-1) buyurur.

İslam alimlerinin çok büyük bir çoğunluğuna göre bu ayette zikredilen Mescid-i Aksa Kudüs’teki mescittir. Ancak bu konuda bazı zayıf görüşlerde ileri sürülmüştür.

Birincisi göklerin ötesinde manevi âlemde bulunan bir mescit ki böyle bir mescide Peygamberimizin gitmiş olması vahiy alan biri için çok sıradan bir durum olur. Ve Mekke müşriklerinin tepki göstermesini gerekli kılmaz. Kaldı ki bu görüşü savunanlar İsrâ sonrası Miracı da kabul etmiyorlar. Hem Mescidi Aksa’nın manevi âlemdeki bir mescit olduğunu söyleyeceksiniz hem de miraca karşı çıkacaksınız, bu bir çelişki bence.

İkincisi Vakidi’nin rivayetine göre Mekke’ye on mil mesafedeki Müslümanların gizlice toplanıp ibadet ettikleri bir mescit. Böyle bir mescit olsaydı Mekke’nin fethinden sonra Müslümanlar orayı bir mescit olarak inşa ederlerdi. Kaldı ki on millik bir mesafeyi bir gecede gitmek çok olağanüstü bir durum değil.

Yukarıda zikrettiğimiz ayet olayın çok sıradan bir olay olmadığını gösteriyor. Kıble değişikliği ile ilgili olayları da göz önüne aldığımızda İsrâ hadisesinin Mescidi Haram’dan Kudüs’te bulunan bugün de aynı isimle anılan Mescidi Aksa’ya gerçekleşmiş olması çok daha doğru gibi geliyor bana.

İsrâ hadisesinde Mescidi Aksa’nın harap halde olması bir problem gibi gözükse de ihtimaldir ki Rabbimiz Allah resulüne Hz. Süleyman’ın yaptırdığı mescidin yıkılmamış eski halini bir mucize olarak göstermiştir. Ayetin devamında ayrıntılı bir şekilde İsrailoğullarından söz edilmesi Hz. Peygambere müşahede ettirilen mescidin Hz. Süleyman’ın yaptırdığı mescidin orijinal halinin olduğunu teyit eder. Bu ayetle Hz. Süleyman’ın yaptırdığı mescidin (Yahudilerin ifadesi ile Süleyman Mabedi’nin ) adının Mescid-i Aksa olduğunu öğreniyoruz.

Bu konuyu gündeme alarak Mescid-i Aksa’nın Kudüs’teki mescid olmadığını söyleyenlerin asıl gayelerinin ne olduğunu bilemem ancak Mescid-i Aksa’nın konumunu tartışmak kesinlikle işgalci İsrail’ in amaçlarına hizmet edecek İsrail’in Mescid-i Aksa’yı yıkarak yerine Süleyman Mabedi yapma hedeflerini kolaylaştıracaktır. Onun için bu tartışmayı açan hocalarımızın, kardeşlerimizin olayı birde bu noktadan değerlendirmeleri gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Mescidi Aksa’nın İsrâ yurdu olup olmadığını tartışmaya açmak Müslümanların Kudüs ve Mescidi Aksa üzerindeki haklarını tartışmaya açmaktır yersiz ve gereksiz bir tartışmadır. Müslümanların ilk kıblesi ve İsrâ yurdu Kudüs’teki Mescidi Aksa’dır ve bunun tartışması yoktur.

Kudüslü Müslümanların gündelik yaşamlarına dair izlenimlerinizi aktarabilir misiniz?

Kudüslü Müslümanların gündelik yaşamlarının merkezinde Mescid-i Aksa var. Namazlarını Mescid-i Aksa’da kılarak işgalcilerin Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınlarına karşı sürekli bir direniş halindeler.

Müslümanların çoğu Mescid-i Aksa’nında içinde bulunduğu Doğu Kudüs’te yaşıyorlar. Kudüs’ün her yerinde işgalin izleri var. Kudüs’ün esaretine şahit olmak benim için çok zordu doğrusu.

Eski Kudüs şehrinde gezerken Müslüman mahallesi ile Yahudi mahallesi arasındaki farka şahit oluyorsunuz. Belli ki Filistinli Müslümanların yaşadıkları yerler belediye hizmetlerinden fazla nasiplenmiyor. Müslüman mahallesi bakımsız çöpleri bile düzenli toplanmıyor. Yahudi mahallesi bakımlı temiz ve daha lüks gözüküyordu. İşgalcinin Müslümanlara nasıl ikinci, üçüncü sınıf insan muamelesi yaptığına şahit oluyorsunuz.

Kudüs’te Müslüman mahallesinde, Hıristiyan, Hıristiyan mahallesinde Müslüman yaşarken Yahudiler sadece kendi mahallelerinde yaşıyorlardı. Şehirde sık sık işgalci askerlerle karşılaşıyorsunuz. Her köşe başında lakayt ama tedirgin tam teçhizatlı Siyonist askerler var. Bu askerlerdeki tedirginliği Kudüs’te iğreti gibi durduklarını, işgalci olduklarını görünümlerinden de anlamak çok zor olmuyor.

Kudüslü Anneler direnişin en fedakar fertleri. Onlar öncelikle çok miktarda doğum yaparak direniş erleri yetiştiriyorlar.   Kudüs’te Filistinli bir Müslüman tek odalı bir evde 9 çocukla yaşadığını söylemişti. Tek bir oda içerisinde 9 çocukla yaşamanın zorluğunu anlamak için çok zeki olmaya gerek yok. Ancak bu zorluğun Filistinli Anneleri çok çocuk yapmaktan alıkoymadığını biliyoruz. Çünkü onlar Kudüs’ün özgürlüğü için ölecek çocuklar doğurduğunun farkındalar.

Kudüs ziyareti esnasında sizi çok etkileyen bir şey oldu mu?

Ben çok özel bir olay yaşamadım. Elbette özel olay yaşayan kardeşlerimiz olmuştur. Doğrusu Kudüs ziyaretinden etkilenmek için özel olaylar yaşamaya da gerek yok. Kudüs ziyaretimde en çok işgalci İsrail askerlerini Mescidi Aksa’nın kapılarında görünce etkilendim ve kendimi çok kötü hissettim. İşgalci İsrail askerlerinin varlığı Mescidi Aksa’nın işgal altında olduğunu bir kez daha hissettiriyor insana ve yüreğinizi hüzün kaplıyor sol yanınızın acıdığını hissediyorsunuz.

İşgalci İsrail askerleri varlıkları ile bize, biz izin vermesek sizin için kutsal üç mescitten biri olan bu mescide giremezsiniz ey Müslümanlar diyorlar.  Ve zaman zaman bunu yaparak Mescid-i Aksa’da Müslümanların Namaz kılmasını yasaklıyorlar.

İşgal altında da olsa Kubbet’üs Sahra’nın ihtişamından etkilenmiş, Müslümanların ilk kıblesinde Rabbime daha yakın olduğumu hissetmiştim. Gerçektende Mescid-i Haram ve Mescid Nebevi nasıl özel bir mescidse Mescid-i Aksa’da öyle özel bir mesciddir.

Kubbet’üs Sahra Peygamberimizin miraca çıktığı yerdir. Kubbet’üs Sahra’nın içerisinde bulunan kayanın altı bir mağara gibi, oldukça da geniş, üç tarafı da yerle birleşmiş durumda.

Peygamberimiz miraca çıktığında Beytü’l Makdis ya da Mescidi Aksa yıkıntılar halinde idi. Yıkıntılar halindeki bu Mescidi Aksa’nın miraç yurdu seçilmesi ve Müslümanların ilk kıblesi olması, Müslümanlara bir anlamda çevresi mübarek kılınan bu peygamberler yurduna ve Mescidi Aksa’ya sahip çıkmaları ve Mescidi Aksa’yı yeniden imar etmelerinin zımnen söylenmesidir diye düşünüyorum.

Mescid-i Aksa’da Cuma namazı çok etkiledi beni. Kudüs’e çok yakın çevre şehirlerden özerk Filistin bölgesinden Müslümanlar, Cuma namazı için Mescidi Aksa’ya gelemiyorlar. İşgalci İsrail basit nedenlerle Filistinli Müslümanların Mescid-i Aksa’ya gelişlerini yasaklıyor. Ama binlerce Filistinli bir şekilde yüksekliği 5 metre olan utanç duvarını aşarak Mescid-i Aksa’da Cuma namazı kılmak için geliyorlar.

Cuma namazı için Kudüs dışından gelenler Mescidi Aksa’da ikindi namazını da kılsınlar diye Cuma namazından hemen sonra, cem ile ikindi namazı da cemaatle kılınıyor.

Mescidi Aksa’da Cuma namazımızı kılarken Rabbime özgür Mescidi Aksa’da Cuma namazı kılmayı nasip etmesi için çok dua ettim.

Giden herkesin şahit olduğu gibi İsrail Kudüs'ü Yahudileştirmeye çalışıyor. Bu noktada Müslüman fertler olarak neler yapmalıyız?

Müslümanlar olarak bizlerin Peygamberlerin ve Peygamberimizin emaneti olan bu vahiy yurduna sahip çıkmamız gerekiyor. Kudüs özgürleştirmek için çalışmamız gerekiyor. Özgür Kudüs bilincine sahip nesillerin yetişmesi için gayret göstermemiz gerekiyor.

Özgür Kudüs için, Kudüs bilincimizi ve özgür Kudüs hayalimizi her daim diri tutmalıyız ve her fırsatta işgalci İsrail zulümlerine karşı Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu ilan etmeliyiz. İsrail mallarını boykot ederken, maddi imkanlarımızdan Filistin davası için Filistinliler için pay ayırmalıyız, infaklarımızda Filistin’i ve Filistinli kardeşlerimizi unutmamalıyız.

Kudüs üzerinden mezhebi ırkı cemaati ne olursa olsun tüm Müslümanları kucaklayıcı bir vahdet söylemi geliştirmemiz gerekiyor. Unutmayalım ki bizim düşmanımız Müslümanlar değil Siyonizm’dir. Bugün Kudüs işgal altında ise Müslümanların birlik ve beraberlikten uzak oldukları içindir. Rahmetli İmam Humeyni’nin dediği gibi “Her Müslüman bir kova su dökse İsrail’i sel götürür”. Düşmanımızı doğru tanıyıp mezhebi ırkı rengi ne olursa olsun tüm Müslümanlarla kardeş olduğumuzu unutmadan Kudüs davasında bir ve beraber olmalıyız. Bizi özgür Kudüs mücadelesi de bir araya getirmeyecekse ne getirecek Allah aşkına…

Mevlana, aşkın insan için öneminden bahsederken “kimin yüreğinde aşk yoksa yok olsun” der.

Müslüman bireylerin oluşturduğu kurumların, dernek, parti, vakıf, cemaat, tarikat parti vb adına ne derseniz deyin, faaliyetlerinde, programlarında, Kudüs’ü özgürleştirmek yoksa, bu dernek ve vakıflar dirilişi ve direnişi temsil edemezler. Bu dernek ve vakıflar bir şekilde küresel güçlere hizmet ediyorlar demektir. Mevlana’nın yüreğinde aşk olmayan yok olsun dediği gibi, programında Kudüs’ün özgürlüğü olmayan, adı İslami dernek ve vakıflar yok olsun diyorum.

Mirasımız derneğinin Kudüs konusunda yaptığı çalışmaları çok önemli buluyorum. Mirasımız derneği gibi Kudüs Derneği gibi Kudüs merkezli Filistin merkezli çalışmalar yürüten STK’lar var. Müslümanlar olarak bu derneklerin faaliyetlerine yardımcı olmalı katkı sunmalıyız. Mirasımız derneği Kudüs’teki İslam eserlerini koruma yaşatma gibi önemli bir çalışma yapıyor. Türkiye’de okullarda Kudüs davasını Filistin davasını öğrencilerimize hatırlatma ve Kudüs bilinci oluşturma noktasında yaptıkları da çok önemli bence.

İslam Ülkelerinin yöneticilerinin İsrail ile olan ilişkileri hakkında ne diyorsunuz, bu ilişkilerin Özgür Kudüs davasına zararı var mıdır?

Filistin meselesinde dünyada iki çizgi var, izniniz olursa şimdi bu iki çizgiyi kısaca değerlendirmek istiyorum…

Birincisi; Hamas, İslami Cihad ve Hizbullah gibi direniş örgütleri tarafından ifade edilen Türkiye’den rahmetli Erbakan hocanın savunduğu işgalci İsrail’i devlet olarak tanımayan ve denizden nehire bütün Filistin topraklarını kurtarmayı hedefleyen direniş ekseninin çizgisi.

İkincisi; Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, El Fetih ve birçok İslam ülkesinin desteklediği iki devletli çözüm…

67 sınırlarında Doğu Kudüs’ün içinde olduğu bir Filistin devleti. Bunu da direnişle değil İşgalci İsrail ile görüşmelerle elde etmeyi düşünen bir anlayışı savunan çizgi.

İşgalci İsrail’in müzakere sürecinde ortaya koyduğu tavır, İşgalcinin işgalden vazgeçmek ve barış gibi hele Mescid-i Aksa’nında  içinde bulunduğu Doğu Kudüs’ü Müslümanlara bırakmak gibi bir niyetinin olmadığını açık bir şekilde göstermiştir bence.

Sözün özü İşgalci İsrail meşru bir devlet değildir. İslam ülkelerinin yöneticileri bu Siyonist rejimle her türlü ilişkiyi kesmelidir ve Direniş örgütlerine her türlü desteği vermelidir.

13 Eylül 1993 yılında imzalanan Oslo anlaşmasından sonra geldiğimiz süreçte Siyonist İsrail Kudüs’ü başkent ilan ederek Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da sürekli yeni yerleşim yerleri açarak, Mescid-i Aksa’nın içinde bulunduğu Doğu Kudüs’ü Filistinlilere vermek gibi bir niyetlerinin olmadığını hatta Batı Şeria’nın bir kısmını da işgal etmek istediklerini gösterdiler.  Rahmetli Erbakan hocamızın söylediği gibi işgalci İsrail sadece güçten anlar. Onun için Türkiye dahil tüm İslam ülkeleri işgalci İsrail ile ticaret dahil tüm ilişkileri keserek Hamas ve İslami Cihad gibi direniş örgütlerine askeri, siyasi ve ekonomik her türlü desteği vermeleri gerekiyor.

İşgalci İsrail ile normal bir ülke gibi ilişkiye girmek işgalciyi daha pervasızlaştırıyor, işgali ve zulmünü arttırmasına yarıyor dolaysı ile özgür Kudüs davasına çok büyük zararlar veriyor. Bizim tüm İslam ülkelerinin yöneticilerinden beklentimiz işgalci İsrail rejimi ile ticaret dahil her türlü ilişkiyi kesmeleridir.

Rabbim bizlere özgür Kudüs’ü görmeyi ve özgür Mescid-i Aksa’da namaz kılmayı nasip etsin inşallah.

Sizlere çalışmalarınızda başarılar diliyor benimle söyleşi yapma nezaketinde bulunduğunuz için teşekkür ediyorum…

Not: Bu söyleşi “Minber-i Aksa Dergisinin 40. Sayısında yayınlanmıştır.

hertaraf.com

Yorumlar