Kürecik Nato Radar Üssüne Hayır İnisiyatifi tarafından 5 Aralık'ta cuma namazının ardından Malatya'da NATO'ya ve Üslerine Hayır Cuması münasebetiyle basın açıklaması düzenlendi.
Malatya Hidayet Kızılkaya Camii önünde düzenlenen basın açıklamasında Gazze’de devam eden soykırıma ve Kürecik Nato radarının bir an önce kapatılmasına vurgu yapıldı.
Eylemde katılımcılar; ‘Kahrolsun ABD Kahrolsun İsrail’, 'İslam Ümmeti Kabul Etmez Zilleti', 'Gazze'ye Selam Direnişe Devam' 'Hamas'a Selam Direnişe Devam', ‘Kürecik Radarı Kapatılsın’, 'Katil Trump Hesap Verecek', ‘Laf Değil İcraat Küreciği Söküp At’, 'Yaşasın Küresel İntifada', 'İnsanlık Onuru Siyonizmi Yenecek', 'Hamaseti Bırak Harekete Geç', 'Yemen'e Gazze’ye Direnişe Bin Selam', 'Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan', 'Hizbullah'a Hamas'a Direnişe Bin Selam' ve 'Direniş Cephesi Onurumuzdur' sloganlarını attı.
Basın açıklamasına Malatya Saadet Partisi İl Başkanı Av. Hamza Paşahan ve Saadet Partisi Battalgazi İlçe Başkanı Mehmet Sofuoğlu ve yönetim kurulu üyeleri de destek verdi.
Basın açıklamasının metnini Mavi Marmara Gazisi Mehmet Tunç okudu.
Okunan basın açıklamasının metni şu şekildedir:
Bismillahirrahmanirrahim
Değerli basın mensupları ve Aziz vatandaşlarımız!
Basın açıklamamıza hoş geldiniz. Cumamız mübarek olsun.
Gazze ve Batı Şeria'da İnsani Kriz Sürüyor
Gazze'de işgal ve soykırım kırılgan ateşkes süreci ile yavaşlamış görünse de bombalamalar tacizler ve planlı kıtlığın yarattığı insani kriz sürmektedir. İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre, siyonist İsrail rejiminin bu takvim yılında Gazze Şeridi ile işgal altındaki Batı Şeria’da katliam ve zorunlu göç operasyonları iki katına çıkmıştır. BM’nin 6 bin yardım tırı Gazze’ye girebilmek için siyonistlerin iznini beklemektedir. Hamas’ın, yardımların Gazze’ye girmesi için sınır kapılarının bir an önce açılması gerektiğine dair Amerika ve diğer arabulucu ülkelere yaptıkları çağrılar karşılıksız kalmaktadır. Tedavileri için yurt dışına çıkmak zorunda olan aralarında kanser hastalarının da bulunduğu binlerce Gazzeli sınır kapılarının açılmasını beklemektedir. Filistinli esirlerin siyonist rejimin zindanlarındaki durumu içler acısıdır. Filistinli kadın esirlere ve çocuklara insanlık dışı işkenceler yapılmaktadır.
Gazze'de bütün dünyaya umut olan direnişi ezemeyen işgal güçleri şimdi direnişi silahsızlandırmayı ve Gazze'yi diplomasi masasında teslim almayı amaçlamaktadır.
BM Tasarısı ABD ve Siyonistlerin Çıkarlarını Esas Almaktadır
Gazze için Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen son tasarı, “istikrar” ve “yeniden inşa” söylemleriyle sunulsa da gerçekte bölgeyi sömürgeleştirme sürecinin kurumsallaştırılması anlamına gelen bir müdahaledir. Bu planı Filistin halkının iradesi adına konuşuyormuş gibi onaylayan devletler Gazze’nin söz hakkını değil, büyük şeytan ABD’nin ve siyonistlerin bölgesel çıkarlarını esas almaktadır. Oysa HAMAS, İslami Cihad ve diğer direniş grupları, halkın öz iradesini dışlayan bu tasfiye mekanizmasını açıkça reddetmiştir. Bugün Gazze’de siyonist İsrail’in sistematik saldırıları, toplu açlık, kıtlık ve kuşatma tüm ağırlığıyla sürerken; insanların en temel yaşama hakkı bile gasp edilmektedir. Bu koşullarda saldırganı aklayan her uluslararası hamle, yalnızca politik bir tercih değil, devam eden soykırıma verilen fiilî destektir. Dahası, bugün Gazze için meşrulaştırılmak istenen bu müdahale, yarın herhangi bir ülkenin kaderine emperyalistlerin el koyabilmesi için bir hukuk zemini yaratmaktadır. Gazze’de kurulan bu vesayet düzenine itiraz edilmezse, bugün yaşananların yarın başka halklar için de “uluslararası meşruiyet” adı altında dayatılmasının önüne geçilemeyeceği açıktır.
Bu çerçevede hükümetin Filistin meselesine ilişkin uluslararası süreçlerde aldığı pozisyon, yalnızca pasiflik ya da yetersizlik olarak değil, süregelen işbirlikçi çizgisini daha da pekiştiren bir tercih olarak karşımıza çıkmaktadır.
BM Tasarısı Saldırgan Siyonist Çeteye Meşruiyet Kazandırmaktadır
Ortaya çıkan uluslararası düzenlemeler, Gazze’nin geleceğini Filistin halkının değil dış güçlerin belirleyeceği bir vesayet rejimine dönüştürmeyi hedeflemektedir. Bölgenin HAMAS ve diğer direniş güçlerinden arındırılması, sınırların uluslararası güçlere devri ve Filistin’in siyasi statüsünün belirsizliğe itilmesi; Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının gaspıdır. Bu düzen, saldırgan siyonist çeteye meşruiyet kazandırmakta ve saldırıları bir “güvenlik” gereksinimi olarak sunan söylemleri güçlendirmektedir. Üstelik bu süreç, yalnızca ABD-İsrail ekseninde değil, İslam dünyasındaki işbirlikçi rejimlerin açık onayıyla yürütülmektedir.
Hükümetin bu süreçteki rolü, kimi çevrelerce “arabuluculuk” adıyla pazarlanmaya çalışılsa da, aslında Filistin direnişini hedef alan uluslararası tasfiyenin bir parçası olarak işlev görmektedir.
Siyonist Çete İle İlişkilerini Sürdüren Her Devlet Suçludur
Gazze’de yaşananlar hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği açık bir soykırımdır. Bu, işgalci İsrail’in devlet örgütlenmesi eliyle yürüttüğü sistematik katliam, imha ve kuşatma operasyonudur. Sağlık altyapısının yok edilmesi, sivillerin hedef alınması, evlerin, okulların, kampların bombalanması planlı bir askeri şiddettir. Bu saldırgan siyonist çete ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerini sürdüren her devlet, bu suçun ortağıdır.
İktidar ise saldırıları durdurmak için bağlayıcı adım atmamakla kalmamış; İsrail'le diplomatik, ekonomik ve stratejik ilişkilerini tamamen kesmeyerek, saldırgan devlete uluslararası baskı oluşturulmasının önüne geçen aktörlerden biri olmuştur.
Hükümet Siyonist İsrail İle Tüm İlişkilerini Kesmelidir
Bugün yapılması gereken bellidir: Hükümet, işbirlikçi pozisyonunu tahkim eden bütün platformlardan çekilmeli; katil İsrail’e karşı kapsamlı siyasi, ekonomik ve stratejik yaptırımlar uygulamalı; başta petrol sevkiyatı olmak üzere tüm ilişkileri kesmeli ve Filistin halkının direnme hakkını hamaset yapmadan somut adımlar ile savunmalıdır. Bu adımlar ertelenemez.
Filistin halkının direnişi meşrudur ve sürmektedir. Hiçbir istikrar gücü, hiçbir diplomatik manevra, hiçbir uluslararası plan bu hakikati ortadan kaldıramaz. Gazze’nin yıkıntılarından yükselen ses açıktır: “Teslim olmayacağız. Geleceğimizi biz belirleyeceğiz.”
Bu sese sırt dönen herkes, insanlığın adalet talebine de sırt dönmektedir.
Bu nedenle iktidara çağrımız nettir:
Filistin’i kuşatan uluslararası mekanizmalara ortak olmayın.
Irkçı İsrail’le tüm ilişkileri kesin.
Petrol sevkiyatını ve limanlardan İsrail'e giden her gemiyi durdurun.
Saldırgan İsrail’i yaptırımsız bırakıp ‘barış’tan söz etmeyin.
Direnişi silahsızlandırmayı ve tasfiye etmeyi hedefleyen hiçbir planın parçası olmayın.
Türkiye’de İsrail vatandaşlığı da bulunan on binlerce çifte vatandaştan soykırıma katılanlar hakkında hala aktif bir engelleme girişimi gelmedi. HÜDA PAR’ın bu konudaki kanun teklifini bir an önce mecliste görüşüp karara bağlayın.
Direniş Cephesi'nin Yanındayız
Bölgemizdeki tüm işbirlikçi iktidarlara sesleniyoruz: Direnen bir halkla dayanışmaya herhangi bir gerekçe ile yanaşmazsanız gün gelecek bu işbirlikçi tutumunuzun sonuçlarıyla yüzleşeceksiniz.
Tarih, bu süreçte kimlerin ABD emperyalizmi ve siyonist çete ile yan yana durduğunu, kimlerin direnenlerle omuz omuza yürüdüğünü kaydetmeye devam edecektir. Kumarbaz Trump’ın ipiyle kuyuya inilemeyeceğini artık anlayın!
Bu arada siyonistlerin Batı Şeria, Suriye ve Lübnan’a yönelik vahşice saldırılarını da lanetliyoruz.
Biz Malatya’dan Hamas’ı, İslami Cihad’ı, Lübnan Hizbullahı’nı ve Yemen Ensarullahı’nı selamlıyoruz. Selam olsun Gazze’nin Refah bölgesindeki tünellerde açlığa ve susuzluğa rağmen direnen mücahit kardeşlerimize. Sonuna kadar Direniş Cephesi’nin yanındayız. Onlarla iftihar ediyoruz. 2 Ocak Cuma günü yine bu meydanda buluşmak üzere hepinizi yüce Allah’a emanet ediyoruz.
Yaşasın Direniş Cephesi, Yaşasın Küresel İntifada, Kahrolsun İsrail, Kahrolsun Amerika, Kahrolsun İşbirlikçi Rejimler
KÜRECİK NATO RADAR ÜSSÜNE HAYIR İNİSİYATİFİ
